Kısa Hikaye: Rızık

Aşağıdaki hikaye Yerli Bilimkurgu Yükseliyor Oluşumu’nun Post-Apokaliptik temalı 7.Kısa Öykü Yarışması’nda yer almıştır.

RIZIK

-Abi, aşk maşk gibi laflar etme. Gönülse gönül. Biliyorum birader ben de zor olduğunu. Ama bu iş çok yaş.

-Senle gelecem diye tutturan sensin, dert oluyorsa SİKTİR GİT. Yurt o tarafta. Kafa bırakmadın. Güneş zaten yeterince kafa sikiyor birader. Bir sus.

-Abi.. Bak.. Ağanın lafı çok bariz. Sarılara bulaşmayın, başınıza bir şey gelirse de bir daha obaya dönmeyin diye boşuna demiyor adam. Sittin sene almaz seni bir dahaki yürüyüşe. Tek başına da ne kadar dayanacan?

-Bak hala çene yapıyorsun yav. Ulan babamdan betersin. Bir sus.. Bir sus. Düşünmedim mi lan ben sanki bunu. Konuşmadık mı defalarca. Mağaranın açıldığı zamanı kaçırtacaksın, hem ceza yiyeceğiz, hem… Şşşşş..

-Ne oldu?

-Biri geliyor olum duymuyo musun? Yavaş konuş..

-Sarı mıydı?

-Sesinden nasıl anlayacağım olum. Ses gitti. Haydi haydi hızlı hızlı. Hem vallahi billahi yaklaşıyoruz.

-Abi dur yavaş, malum ayağım lekelendi. Abi.. dur.. geldim.. geldim.. bekle.

 

*30 dakika sonra*

-Hah, bak şurada avcıların bıraktığı işaret. Bunu geçtik mi vardık sayılır.

-Abi, bak kaşınmaya başladım. İn, cin bizi fark etmiş olmasın.

-Yok, lan. Zaten bir bok olacaksa bana olurdu. Kıçın başın nuska, ata kemiği dolu, sana bir sikim olmaz.

-Abi, biraz yavaş yürü. Bak benim biraderin de öyleydi, iyi adamdı da, ama sonra sarıların sapanlar.. ah.. ah…

-Kafa sikme olum.. Yeter. Ben de severdim abini bilirsin. Ama gittiğinde bizden gençti. Az biliyordu, tepeleri. Bizim yaşımız başımız belli.

-Abi, öyle deme yav. Dağ gibiydi vallahi. Az hastalanırdı hep. Seni de severdi rahmetli. Hani biz hastalık mevsimindeyken, bize kızıl meyve bulmuştu, nereden bulduysa artık.

-Bak, mağarayı birazdan görürüz. İn, cin falan çarpmayacak. Bir bok olmayacak. Nuri Dayı’nın anlattığı gibi olacak. Mağaraya gideceğiz, içeride bağıracağız, sonra Allah’ın gönderdiği rızkımıza ne geldiyse alıp gideceğiz. Bu..

-Rızkımızın kızın göğsündeki lekeleri iyi edeceği nereden belli abi. Tunçlardan Ali’nin getirdiği kutu neye yaradıydı?

-O namussuz kesin yalan söylüyor. Mağaraya girecek cesaret yok o geberesicede.

-Abi getirdiği kutu işaretliydi. Mağaralardan olmasa nereden bulacak?

-NE BİLEYİM ANIMA KOYAYIM! Ne bileyim. Yavşak yavşak konuşma.

-Ali’nin sonra nasıl çarpı..

-YETER! Olum bak kafa sikme diyorum sana. Susmuyorsun. Mağara şurada. Görüyon mu. Kıçın yemiyorsa bekle. Gelecek Sarılar, sonra çarpıp gidecekler.

-Üf abi tamam. Anca beraber kanca beraber. Ama biraz yavaş yürü.

-Tamam tamam, hadi.

 

*Birkaç dakika sonra*

-Abi mağaranın içi çok karanlıkmış.

-Ne zannediyorsun olum. Dur bak. Bir sus önce. Hah.. “IŞIK”

-Abi.. Abi.. Harbi ışık oldu. Abi şunlara bak.

-Sus, sus.. Bak kutular şurada.

-Abi allahın rızkı vallahi. Sen diğerini al, o daha büyük.

-Şşş.. Olum dur. Boşver bunları. Şu içeridekilere baksana, çiçek gibiler.. renk renk.

-Allahını seversen abi, siktir et. Bu kutular yeter. Ben de alacağım işte, biraz zorladık mı dört tane taşırız alimallah.

-Olum bayağı farklı gibi lan bunlar. Belki budur doğrusu, bu iyi gelir. Ali’nin getirdiklerinden farklı bunlar.

 

*5 Dakika Önce*

– Heyecan var mı?

-Biraz efendim.

-Haydi haydi.. Doğru söyle.

-Elim ayağım zor tutuyor vallahi efendim. Nefes almayı unutacağım neredeyse. Aylardır bugünün gelmesini bekliyordum.

-İlk sefer öyle olur. Hepimiz yaşadık. Sadece dikkatini topla. Ne yapman gerektiğini çok iyi biliyorsun zaten. Gerisi kendiliğinden olur. Kamera ne diyor? Ne kadar kaldı?

-Girişe 15 metre kadar uzaktalar ve yaklaşıyorlar.

-Hah, geldiler. Tamam, sessizlik.

-Evet efendim.

 

*Bir, iki dakika sonra*

-Vay be ışığın nasıl açıldığını öğrenmişler. Bunu yazılı rapora eklemeyi unutmayalım.

-Bayağı akıllılar aslında değil mi efendim?

-O ses ne? Telsizini açık mı bıraktın? Kapat hemen!

-Hemen, hemen efendim.

-Duydular! Çabuk çabuk, koş. Bayıltıcını hazırla.

-Efendim jeneratörün arkasına saklanıyorlar.

 

* 1 dakika önce *

-Abi bir fısıltı geliyor.

-Sana öyle geliyordur.

-Yok abi yukarı bak abi, Sarılar!

-Koş olum koş, şunun arkasına saklan.

-Abi geliyorlar. Allahım yardım et. İkinci doğumda yardım ettiğin gibi, atalarıma yardım ettiğin gibi yardım et.

-Sessiz ol lan. Edeceksen içinden dua et.

-Allahım eskiler hata yaptı, biz yapmayacağız. Ateşi, hastalığı, cinlerini gönderdin ama bizi bağışladın. Tekrar affet..

-Bak, sus dinle. Şimdi şuradan gelen Sarı dönünce üstüne atlayacağım. Sen aradan koş tamam mı?

-Abi seni bırakmam.

-Bırakmayıp ne yapacaksın bok kafa. Hep aptaldın hala öylesin. Bak tek şansın bu. Ağa’ya bir şey uydurursun. Yanlış ölmediğimi düşünsün babam. Ece’ye de.. bir şey deme. Ağlama lan.

– Sen de ağlıyorsun abi. Abi ben nasıl koşacağım.. Sen koş abi..

-Ben iyiyim. Ağlama lan, hadi. Bak dönüyor.

 

* 30 saniye önce *

-Sen sağdan git, onları bu tarafa yönlendir. Ben bekliyorum. Dikkat bak.

– Efendim, yardım! yardım!

-Bayıltmışsın bunu zaten. Üstünden at. Diğeri nerede?

– Sanırım kaçtı efendim.

– Ha siktir! Bırak oyalanmayı. Bunu kelepçele ve tulumun delinmiş mi kontrol et.  Bir de senle uğraşmayalım.

 

*1 dakika sonra*

-Efendim. Silah sesi miydi o?

-Üff.. Evet. Vurmak zorunda kaldım.

-Efendim.. Efendim. Nasıl özür dileyeceğimi bilemiyorum. Nasıl oldu da üstüme atladı anlamadım. Çok hızlı oldu. Bu bayıltıcının üstüne atladı. Diğeri de kaçtı gitti. Çok da iyi olacaktı… ama..

-Yapacak bir şey yok. Olan oldu. Kaçanın üzerinde ayakları dışında pek bozulma falan da yokmuş. Neyse, bir sonrakine. Radyasyon tulumun ne durumda?

-Hasar görmemiş efendim. Lütfen affedin. Önümüzdeki ay boyunca hizmetçim sizin olsun. Çok özür dilerim.

-Yeter dediysem yeter. Uzatma. Bugün iyi bir ders olmuştur umarım. İşi basit gibi düşünme. Daha dikkatli ol bir sonrakine. Şimdi sus, kapatmayı unuttuğun telsizi ver de raporu geçeyim.

-Teşekkürler efendim. Teşekkürler.

-Merkez, ben Şef Begüm Şanlıtürk. Droneların fark ettiği gibi iki hedef Naldöken Deposu’na geldi. Hedeflerden biri sağlıklı ele geçirildi. 17-18 yaşlarında görünüyor. İlk gözlemime göre, sağ kol bölgesindeki dış atmosfer etkileri nedeniyle renk kayıpları ve bozulma var. Sol gözde ciddi defarmasyon görünüyor. Dış Eğitim Kısmı’na bırakacağım. Ölü ele geçirileni de yardımcım Ali Yaşar Öztürk Yem Üretim Kısmı’na bırakacak. Allah ırkımızı korusun.

-Tekrar teşekkürler efendim. Yemin ederim bir daha olmayacak.

-Bak Ali. Zor ve önemli  bir iş yapıyoruz. Dikkatli olmamız lazım. Heyecandandır, hata olur. Rızkımıza düşen bugün bir taneymiş.  Yeterki bir sonraki sefere sağına soluna sahip çık. Bana korkudan önerdiğin hizmetkarlar kolay bulunmuyor. Neyse şimdi hatanın bedelini ödeyeceksin. Şuradakini Yem Üretim Kısmı’na götürdüğünde, bize gene iş paslıyorsunuz diye saatlerce mızmızlıklanacaklar.  Heh.  Haydi.

NOT:  Yerli Bilimkurgu Yükseliyor Grubu’nun düzenliği çıkartığı dergiyi sitesinden ulaşabilirsiniz;

  • https://www.facebook.com/yerlibilimkurguyukseliyor/
  • http://www.yerlibilimkurguyukseliyor.com