Sıradan Bir Sorgu – YK’nın Perde Arkası vol.1

Susadım. Çok susadım.

Karanlık hücresinin bir köşesinde zamanın geçmesini beklerken, kafasında bu cümle tekrar ediyordu. Günlerdir bu karanlık ve ufacık, nemli ve rutubetli hücresinde yalnızdı. Üşümesi, açlığı ya da insan yüzüne olan hasretini unutmuştu. Aklında sadece susuzluğu vardı. Kaç gün olduğunu hatırlamıyor, pek de umursamıyordu artık.
İrkilerek kafasını kaldırmasına sebep olan şeyse, hücresinin kilidinin açılması oldu.

Hayal mi görüyorum?

Hayal değildi. Kilit sesinin ardından, metal kapı sürtünerek açıldı ve içeriye kendisini zorla bu hücreye tıkan lejyon askerlerinden üç tanesi girdi. Gerçi emin değildi. Onu buraya atanlar bu üçü müydü diye merak etti, ama pek de umursamıyordu Dellara. Kendisini kollarından tutup, içeri getirdikleri sandalyeye oturttuklarında da neler olduğunu anlamaya bile çalışmadı. Kızıl saçlı kadın iki sandalye ve yüzü kapalı bir lejyoner de ufak bir masa taşırken sadece onları seyretti.

Sorgulayacaklar. Bunca günden sonra şimdi mi akıllarına geldi?

Dellara karşısındaki lejyonerlere baktı, biraz daha gerçek dünyaya dönerken. Boyu neredeyse tavana değen, kısacık saçlı ve tamamen demir bir zırhla kaplı iri yarı lejyoner konuşmaya başladı.

“Neden burada olduğunu biliyorsun. Şimdi öt bakalım.”

Sizin neyi nasıl bildiğinizi daha çok merak ediyorum aslında.

Dellara nispeten boş gözlerle bakarken, kızıl saçlı lejyoner ona bir bardak uzattı ve “İç. Su.” dedi. Dellara karşısındaki bir bardak suya biraz baktıktan sonra bardağı eline aldı ve avuçlarına döküp suratını ıslattı. Kızıl saçlı lejyoner, anlayışla baktıktan sonra -anlayış mı?- bir bardak daha doldurdu ve onu da uzattı.

Dellara tek kaşını kaldırıp meydan okurcasına iri yarı lejyonere baktı. Suratına su çarpmak iyi gelmişti. Dellara buradan çıkabileceğini pek sanmıyordu ama burada geçireceği sürecin ne denli katlanılabilir olacağını ağzından çıkacak kelimeler belirleyecekti.

“İçeceğimi mi sandınız?” diye sordu Dellara. Hiç sesi çıkmayan ve suratını, hatta bütün yüzünü örten lejyoner kanıtlamak istercesine kendisine de bir bardak su koydu ve tek dikişte hepsini bitirdi. Dellara suyun zehir olduğunu düşünmemişti, ama zaten istediği şey su da değildi. İri yarı lejyoner “Kaç kişisiniz?” diye sordu. Dellara bu adamın ya çok sabırsız ya da kendini göstermeye çalışan acemi bir lejyoner olduğunu düşündü. Gözlerini bu adamdan ayırmadan “Siz her yakaladığınıza bu şekilde mi muamele ediyorsunuz? Kaç gün oldu? Suçum ne?” dedi, sorularına bir cevap alamayacağını biliyordu. Ama belki birisi kendisine acırsa ya da herhangi bir şekilde bir duygu beslerse bir şansı olabileceğini düşünüyordu. Kızıl saçlı lejyoner cevap verdi sorusuna. “Ne yaptığını hepimiz biliyoruz. Normal olmadığını hepimiz biliyoruz. Hadi tatlım, bize bir şeyler ver. Ne de olsa biz de kendi işimizi yapmaya çalışıyoruz.” dedi yumuşak bir sesle. Dellara kendisini sorgulayan gruba tekrar baktı. Kadın doğru söylemişti. Bir şeyler vermesi gerekiyordu. Ama vereceği bilginin kendisine nelere mâl olacağına dikkat etmeliydi. “Ben tekim. Ama beni dinleyen birkaç kişinin adını verebilirim.” dedi.

İri yarı lejyoner kemerine sıkıştırdığı bir tomar kâğıdı ve bir kömür parçası çıkardı, kızıl saçlı kadına verdi. İsimlerini söylemesini beklediğini anlamak için zihin okumaya gerek yoktu.

“Kanlıkaya’lı Orson. Beş parasızın teki. Sokakta yaşıyor. Yankesicilik yapar. Ya da hangi habis yolla para kazanabilecekse onu. Konuşmayı da çok sever. Sık sık ziyaretime gelirdi. Yazık, onu dinleyen bir ben vardım. Ama tavsiye etmem. Gerçekten çok boş konuşuyor. Ben de parasını almasam yapmazdım.”

Kızıl saçlı kız söylediklerini hızlı hızlı not alıyordu. Yazmayı bitirdiği zaman Dellara devam etti. “İrikarga’lı Guille. Ufak bir dükkânı var. Bizim tavernanın karşısında. Eline geçirdiği nerdeyse her şeyi satar. Akla gelmeyecek her şey, oradadır. Tahta havanların yanı sıra, el oyması bir örtü de bulabilirsiniz. Karşı rafta bir çuval patates de vardır. Neredeyse herkes tanır. Bir ziyaret edin derim. Özellikle ürünlerini ele geçirme yöntemleri sizin de dikkatinizi çekecektir eminim.” Cümlesinin sonunda kızıl saçlı lejyonere muzip bir şekilde göz kırptı. Bu şekilde geçen belki bir yarım saatin ardından 10’dan fazla isim söylemişti bile. Lejyonerlerin bilmediği, bu saydığı isimlerin kendisini en çok ziyaret eden müşterileri olduğuydu. Başka bir şeyle de ilgileri yoktu. Ama Dellara’ya zaman kazandırabilirlerdi. Bu sürede belki kim bilir, serbest kalmasını sağlayacak bir şeyler olurdu.

Lejyonerleri tekrar süzdü Dellara. Lejyonerler nispeten tatmin olmuşa benziyordu. Ama arkada duran, yüzünü ve hatta bütün kafasını örtmüş lejyoner ona hala dik dik bakıyordu. Sevmemişti bu adamın bakışlarını Dellara. Hiç ses çıkarmadan, gözünü dahi kırpmadan Dellara’ya bakıyordu. Tekrar kızıl saçlı lejyonere döndü. “Başka nasıl yardımcı olabilirim?” diye sordu. Kızıl saçlı lejyoner “Şimdilik bu yeterli.” dedi. Kâğıdı tomar yapmış, iri yarı lejyonere uzatıyordu. Dellara devam etti. “Peki ben daha ne kadar burada kalacağım?” dedi. Kızıl saçlı lejyoner cevap vermek için ağzını açmak üzereydi ancak arkada duran gizemli adam bir anda öne fırlayıp yumruğunu masaya geçirdi. “Doğruları konuş kadın!”

Dellara böyle bir tepkiyi beklemiyordu. Bir an irkildi ve sandalyesinden arkaya doğru düştü. Başını yere çarpmıştı ama bir saniye başı döndükten sonra kendini toparladı. Hırçın Dellara’ydı o. Ama bugün hırçın olmamalıydı. İki lakabı vardı Dellara’nın. Birisi “Hırçın” dı. Öteki ise “Yılandil”. Bugün Yılandil olmalıydı. Onu buradan kuracağı cümleler, vereceği bilgiler kurtaracaktı. Kafasını kaldırdığı zaman kurtulmak için konuşmak zorunda olduğunu kabul etmişti ancak yakaladığı bir şey fikrini değiştirmesine sebep oldu. Kızıl saçlı lejyoner, gizemli olana çok sert şekilde bakıyordu. Adam, masaya vurduğu elini ovuştururken kadından özür diledi ve tekrar geriye, karanlık hücrenin daha da karanlık olan duvarına geri çekildi. Kadın, adamın üstüydü. Ve kadın, adama kızmıştı. Dellara kendisini bildi bileli sürekli insanlarla çalışmıştı. Mesleği buydu. Onları etkilemeyi biliyordu ve kadını nasıl etkileyeceğini bulmuştu. Gözlerinden yaşlar akmaya başlarken sahte bir hıçkırık koydu sessiz hücrenin içinde. Yüzünü kollarına gömdü ve titremeye başladı. Gözleriyle onları görmüyordu ama kulakları iyi işitiyordu ne de olsa. Duyduğu sesler ona lejyonerlerin hücreden ayrıldığını söylüyordu. Kapanan kapının sesi ve dönen kilidin tıkırtısı ise gittiklerini. Yüzünü kaldırdı Dellara. Masa hala duruyordu.

“Güzel.”

Susuzdu Dellara. Çok susamıştı. Masanın yanına gitti ve lejyonerin elini vurduğu yere baktı. Doğru görmüştü, masadan çıkan bir çivi lejyonerin elini delmişti. Çiviye yüzünü iyice yaklaştırdı ve karanlık hücrede görmeye çalıştı.

“Güzel.”

Adamın kanının tadını almıştı. Susuzdu Dellara. Çok susamıştı ve bu susuzluğunu gidermeye yetmeyecekti. Ama uzun zaman sonra ağzına değen en güzel tattı.