Yok Oluşun Dayanılmaz Hafifliği – Bölüm 1

Shadow of the Demon Lord, Mart 2015’de piyasaya sürülen bir masaüstü fantastik rol yapma (FRP) oyun sistemi. Mustafa Özkan, sağolsun bana bir tanıtım oyunu oynattı ve benim sistemi sevmemi sağladı. Biz de yakın zamanda küçük FRP grubumuza bir kişi daha eklenmesini fırsat bilerek yeni bir oyuna başladık, sistem olarak da SotDL seçtik. DM’liği yapmak bana kalınca, pek de fena olmadığını düşündüğüm bir SotDL kumpanyası hazırladım. Bu yazı dizisinde size hem bu sistemi biraz tanıtıp, hem de oynadığımız kumpanyadaki oyunları anlatmaya çalışacağım.

Hikâye şu şekilde; Demon Lord denen varlık bir bir tüm dünyaları yutuyor. Bazen bir dünyaya sızması yüzyıllar alıyor, bazen binyıllar. Savaşların artması, kötülüğün azması, katliamlar, karanlık büyü, iblislere tapan tarikatlar, hepsi Demon Lord’un bir dünyaya sızmasını kolaylaştıran etmenler. Dünyada barış hüküm sürmesi, iyi tanrıların egemen olması ve genel olarak iyilikler yapılması ise abimizin bizi yutmasını “sadece” geciktiriyor. Bu sistemde oyuncular, Demon Lord’un yüzyıllardır yavaş yavaş sızdığı ve artık tamamen bu aleme geçip yutmayı planladığı bir dünyada, “Rûl Toprakları”nda yaşayan karakterler.

Rûl Toprakları, çok uzun zaman önce bir Witch King’in karanlık idaresinde yaşamış. Sonrasında ise, batıdan savaşçı insan klanları gelip cadı kralı devirmiş ve bugün kıtanın neredeyse tamamına egemen olan İmparatorluk doğmuş. İmparatorluk, köle askerler olarak kullandığı ork lejyonları ile yenilmez olarak görülürken yıllar içince birçok saldırı ve isyana maruz kalmış. Artık iyice yozlaşan sistem ise Büyük Ork İsyanı ile çökmüş. Orkların, başkenti kan gölüne çevirdiği ve tüm diyarların korku içinde yaşadığı bir zamanda bizim hikâyemiz başlıyor.

Kural kitabı, Rûl Toprakları’nın en kuzey bölgesini, Northern Reach olarak adlandırılan bölgeyi detaylı olarak tanıtıyor ve ben de en azından serüvenin başlangıcını burada oynamayı uygun gördüm. Northern Reach, Forgotten Realms’a aşina olanların bileceği Icewind Dale tadında bir yer. (Karla kaplı olmaması ve kuzeyinde Undead’lerin gezdiği bir çöl olması dışında) İmparatorluk otoritesi burada kısıtlı ve her şehir, eninde sonunda kendi başının çaresine bakıyor. Orklar henüz buraya kadar ilerleyebilmiş değil. Bölge “şimdilik” görece huzur içinde.

Oyun mekaniklerine gelince, klasik d20 sistemi mevcut. Bir işi başarmak için 20’lik zar atıp, artı ve eksilerinizi hesaplayıp sonuca bakıyorsunuz. Ancak bu sistemde artı ve eksiler (“boon” ve “bane” olarak geçiyor) d6 olarak karşımıza çıkıyor. Yani bir işte iyiyseniz, o zarı atarken d20’nin üstüne bir veya daha fazla d6 sonucu ekliyorsunuz. İşi yapmak zor ise, yine aynı şekilde d6 sonucunu d20’den çıkarıyorsunuz. Örneğin, rakibe vurmak için 15 atmanız gerektiğini varsayalım. Zarda d20 sonucunuz da 10 geldi diyelim. Ancak siz bir “Fighter”sınız ve her vurma zarınıza bir “boon” alıyorsunuz. Attığınız d6’da sonuç 5 veya 6 gelirse rakibe vurabilirsiniz.

Oyundaki “Class” sistemi de benim beğendiğim türden. Önce herhangi bir sınıf seçmiyoruz, sadece ırk seçip maceraya başlıyoruz. Bir “Prologue” oynadıktan sonra karakterlere “Novice Path” seçiyoruz. Bunlar en temel dört grup olan “Warrior, Priest, Rogue ve Magician”. Genelde her oyun bir level atlıyoruz ve Level 3 olunca bu sefer bir “Master Path” seçiyoruz. Warrior ama nasıl bir Warrior? Ranger, Berserker, Fighter gibi seçenekler burada karşımıza çıkıyor. 16 adet Master Path’den birini seçip devam ediyoruz. Level 7 olduğumuzda, bu sefer de bir “Expert Path” seçiyoruz. Abjurer, Necromancer, Gladiator gibi artık bir uzmanlık alanı seçiyoruz. Ana kural kitabı, level 10 sonrasından bahsetmiyor. Multi-class için de seçenekler mevcut.

Oyunun hikayesi ve mekanikleri kabaca bu şekilde. Tahmin edeceğiniz gibi, serüvenler genelde, bilerek veya bilmeyerek, Demon Lord’u veya onun kölesi olan envai çeşit iblisi çağırmaya çalışan manyak tarikatların işlerini durdurmak, Ork İsyanı ile sallantıda olan ve kötülüğün kol gezdiği bir dünyayı kurtarmaya çalışmakla geçiyor. “Kötü” karakterler de isteseler de istemeseler de bu çabaya ortak olmak zorunda, zira üzerinde yaşayacak bir dünya olmayınca birilerine kötülük yapmanın ve tiranlığın da anlamı kalmıyor.

Bizim serüvenimizde de yaklaşık böyle oluyor. Önümüzdeki günlerde serinin üçüncü oyununu oynamayı planlıyoruz. Bir sonraki yazıda, serüvenimizin “Prologue” kısmını size anlatmaya çalışacağım. Görüşmek üzere…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir