“Yaz bitti.
Dağlar yırtıldı, toprak yarıldı, gökyüzü karardı.
Hala aptalsınız.
Karanlık bir kış kapıda ama bedenleriniz değil alevler titreyecek dört bir yanda. Cücelerin yaptığı zırhları bile eritecek bir ateş yeryüzünü kaplayacak. İşaretleri görmez misiniz? O’nun sözcükleri her yerde duyuluyor. Taşı toprağı zehirliyor, kaosu büyütüyor. Anlayın artık gafiller! Baalhamon’un kozmostan sürdüğü geri dönüyor.
Tanrı yıllarıyla insan aklının almayacağı süre boyunca bekleyip güçlendi. Sözcüklerini unutmamak için kendi kendine tekrarlayıp durdu. Yelbüken’deki bazı şaşkınlar da bu sözcükleri unutmadı ve tekrarladı. Biz insanlar aciz varlıklarız ateş yok eder bizi, duman boğar, çelik deşer; boyun eğmekten başka çaremiz yoktur kudretli devinimlere. Şimdi söyleyin kara dilde dökülen kelimelere nasıl dayanacağız?
Bakın tarlalarınız mahsul vermedi, artık açlıkla sınanacaksınız ve bu sözlerimi dinleyenlerinizin çoğu patiklerini kemirirken ölecek. Ateşli hastalıkla aklını yitirenleriniz olacak, şimdiden bazılarınızın gözlerinde boşluğu görüyorum. Birbirinizin boğazına sarılacaksınız; Monos’un sizi uyardığı gibi babalar oğullarının kanını dökecek.
Artık aptal olmayın.
Yelbüken’in felaketi Karafargos yeniden geliyor. Taş toprak gökyüzü, bilcümle mahlukatın bedeni, hesaplayabilen zihinlerin direği; hepsi bükülüyor, bozuluyor ve O’nun gelişine hazırlanıyor. Baalhamon yine geldiğinde yeryüzünü ateşleriyle yıkadığında, ruhlarınız dahi yanıp gidecek. İki ilahi varlığın çatışmasını kimin kazanacağını da bilemeyiz; lanetli fısıltılar mı eriten bir ateş mi? Her halükarda olan size olacak; sizin günahlarınızdan besleniyor Karafargos. O’nun sözcüklerini kullanarak O’nu güçlendiriyorsunuz.
Sizi o kudretli devinimlerden kurtaracak olana sığının artık. Bir ihtişamı ancak bir başkası zaptedebilir. Sönmeyen Ateş’in yegane kaynağı tüm varlığını sizleri kurtarmaya adadı. Hükmün gerçek sahibi O’dur! Ancak O sizi kurtarabilir, O’na sığının. Çolak Tanrı’ya dualar edin!
Şimdi Çolak Tanrı’nın kudretinin bir nişanı olarak hediyelerini kabul edin. Bu erzak size birkaç gün daha sağlıklı düşünecek enerjiyi verecek. Sonunda sahte tanrıları değil de O’nun buyruğunu kabul edecek kadar akıl emaresi gösterebilirseniz; bir sonraki gelişimizde sizi ateşle sınayacağız ve daha büyük hediyeler vereceğiz.
O güne kadar evinizin pencerelerinde mumlar yakın ve Sönmeyen Ateş ile etrafınızı aydınlatın.”
* * *
Rehber, etrafındaki iyi beslenmemiş zayıf köylülerin kararmış yüzlerine baktı. Bazısı içten içe itiraz etmek ister gibiydi ama birçoğu umut ışığı arıyordu. Birkaç hasta arka tarafta öksürdü, bir çocuk huzursuzca annesinin kucağında inliyordu. Ancak ufak erzak çuvalları kalabalıkta bir dalgalanmaya yol açtı. İnsanlar üşüştüler çuvalları almak için, çuvallarla beraber ellerine mumlar da tutuşturuldu.
Rehber, gülümsedi “Sevinin inananlar! Sevincinizde kurtuluş vardır. Şimdi Günbatan’da bizi çağıranların yanına gidip onları da sevindireceğiz!”
Rehber’in arkasında yanan devasa ateş titredi.
“Çolak Tanrı yardımcımız olsun.”