Kino’ya Kulak Verin!

Eyter’de ağızdan ağıza yayılan belli başlı kültürel öğeler

Düğünler, düğünlerimiz

“Düğün demek şenliktir; umarım senlik de olur” diyorlar bana hep.

Yaş oldu 22, hâlâ evlenemedik; ama bolca çiftimizin birlikteliğini kutladım, düğünlerinde dans da ettim, şarkı da söyledim.

Bur’da düğünlerde çok içilir. Deniz kenarına gelen bir sürü insan, yakılan bir sürü ateş, denizin dalgaları derken harika bir ortam oluşur. Yalnız burada düğün kültürü sadece akşam vakti çiftin birbirine yemin ettiği ve dua okuduğu vakit değildir; tüm günün bir geleneği vardır. Yakın zamanda bir arkadaşımın düğünü olacak. O gün yaklaşık olarak nasıl olur kendi düşüncelerimle aktarayım.

Dünyanın Sonundaki Düğün

Düğün günü sabah erkenden damat gelinin evinin önünde olmak zorundadır. En iyi kıyafetleri ile yanına güvendiği üç insanı alır.

Bu kişilere Anut denir. Anutların düğün günü çok önemli işleri ve sorumlulukları vardır. Tam da bu sebeple bu 3 kişi düğün gününün ilk yeminlerini sabahın köründe damada karşı ederler.

Sana, eşine ve düğününe şahidim. Kardeşin ve koruyucun olacağıma yemin ederim.

Bir Anut gelinin güvenliğini, bir Anut düğünün güvenliğini ve sonuncu Anut yüzüğün güvenliğinden sorumludur.

Yalnız uyarıyorum, bu sorumluluğu almak öyle “Tamam akşama ödüyorum kesin” falan demeye benzemez. Bu bir insanın evliliği hayatında -umarız ki- bir defa yapacağı bir törenin gardiyanı, şövalyesi olmak gibi bir şeydir. Kazasız belasız geçmesi için gözünüzü açık tutun.

Tamam, sabah Anutlar ant içti. Sonra ne oluyor?

Kız tarafı da günün ilk ışıklarında uyanır. Eas’ın ilk ışığının değdiği suyla yıkanır gelin. Babası, anası ve kardeşleri ile vedalaşır. Şayet bundan sonra yeminini kocasına edecek, kendi çocuklarının anası olacaktır.

Geline sağlıklı, doğurgan ve sadık olsun diye balık yumurtalı yosun çorbası yedirilir.

Sonrasından gelinimiz damat tarafından seçilmiş koruması ve kendi akrabalarının etrafında düğüne hazırlanır.

O gün küçük çocuklara bile taktırılmaz lavantadan taç. Çünkü bu hepimizin sevdiği özel bitkinin sahibi gönüllerin sultanı gelindir o gün. Bir keresinde Enzolar 7 gün ardı ardına farklı birinin düğününü yaptılar da lavanta kalmadı kasabada çocuklar isyan ediyordu. Hey gidi günler.

Şimdi geldik en güzel kısma. İçkiler içilmeden, yemekler yenilmeden, kayınpederler kavga etmeden bir etkinliğimiz var ona da Gönül Pusulası diyoruz. Her aşığın kalbinde bir pusula vardır eşini ve yuvasını gösteren. Bu bir oyundur ama kazananı her zaman damat ve gelindir tabii ki.

Gelin ile damat birbirlerini bulacaklarina söz vererek ters dönerler ve yürüyüp uzaklasirlar. Ardından damat gelini bulmaya çalışır. Tabii o sırada damadın arkadaşlarının ardında trol bağırmıyor, bizler de eşek şakalarını ihmal etmeyiz. Damadı yanlış yönlendirme mi dersin, bir şişe şarabına ona doğru yönü gösterme mi dersin, gelinin babasının gelinin nerede olduğunu söylemek için büyükbaş istemesi mi dersin ohooo bin bir türlü ejdernanesini yiyen damat eninde sonunda o gelini bulur ve bir olurlar!

O dakikadan sonra vur patlasın, çal oynasın. En çok terleyen kazanır, en çok dans eden kazanır. Bil ki; düğünler eş bulmak için de doğru yerler. Herkes en güzel halleriyle, en gülümser yüzleriyle orada oluyor Ah ne güzel!

Kültürümüze son 30-40 senede girmiş bir mesele de damat ve gelin yalnız kaldıktan sonra birbirlerine yaktıkları kınadır. Bu kına baya kalıcıdır, hatta ara sıra tekrar üstünden geçilir eşler tarafından. Genelde eşler arasında yalnız bilinir nerede nasıl olduğu. Sebebi ise savaş sırasında kimin eşi ölmüş bilelim diyedir.

Eh Aşk hakkında konuşup deneyimi pek de olmayan olarak bir aşık olarak cümlelerim kâfidir.

Kino sevgi ve saygıyla sunar.

(Barış Akpınar)