Eyterler mağrur, Eyterler’in başı yukarda!
Anlatılanlara göre 800 yıl önce öyleydi. Monos, köyünde hatırı sayılan, sözü dinlenen, bir iş yapılacağı zaman onayı alınan dinine bağlı bir çiftçiydi, halkının rehberiydi. Köylüleri de onun gibiydi; düzgün bir hayatı güneş tanrının emirlerine uyarak yaşamak, toprağa bağlıysa ondan hakkıyla mahsul almak, denize bağlıysa bereketiyle sofralarını onurlandırmak ve Yelbüken’den haysiyetine halel gelmemiş bir biçimde göçüp gitmekten başka dertleri yoktu. Ama kaderin onlar için başka planları vardı; Eyterler Yaşadıkları yer itibariyle Sargas gemilerinin yaklaştığını ilk görenlerdendi.
Sargas gemileri kıyılara yanaştı ve orduları, büyücüleri, mühendislikleri, ilimleri ve bilimleri ile dört bir yana dağıldılar. Karşılarına çıkanların iki seçeneği vardı ya kendilerini herkesten üstün gören bu imparatorluğa biat etmek ya da ona karşı savaşmak. Ancak getirdikleri dünyevi şeylerin ötesindeydi; gemilerinden tanrıları da ayak bastı Yelbüken’e. Zerathis ozanların, şiirlerin ve şarkıların tanrısıydı; sesini müziğini duyan yaptığı işi bırakır onun büyüsüne kapılırdı. Onu bir dinleyen artık aynı kişi olmazdı; kimini melankolinin kucağına sonsuza dek ittirir kimini de coşkulu bir kahramana dönüştürürdü. Belita büyük bir kahramandı, kılıcın onurunu herkese gösterirdi ama önce onura neden önemli verilmesi gerektiğini anlatırdı dahası başlangıçta anlatmanın, öğretmenin kutsal olduğunu söylerdi. Ishura, Papeiya ve diğerleri; hepsi en sonunda Yelbüken sakinlerinin dillerinde ve zihinlerinde tanındı, şekillendi ve değişti. Hangisi Sargas hangisi Yelbüken orijinli karışmaya başladı. Zaman içerisinde bazıları unutuldu, bazıları güçlendi. Ama aralarında biri vardı ki, onun tarihten silinmesi için Sargaslılar özel bir çaba sarf ettiler.
Vorthis; fraktalların tanrısı, kuantum ölçekte izlekler sunan kozmik bedbaht, zamanın akışının tadını çıkaran her şeyin rabbi. Irmakların her yıl 1 cm daha derin bir yatakta akmasının ya da sarmaşıkların terk edilmiş bir evi yıllar içinde yutmasının sorumlusu. Ani gerçekleşen her şeyin zıttı; yaşlılığın getirdiği yıllanmış kırışıklıkların, denizin sonsuz görünen zamanda şekillendirdiği kıyıların, takvimin yavaş yavaş akışının ilahı. Küçük değişimlerin tanrısı. En azından Sargaslılar onu öyle görür, öyle sever ve öyle taparlardı.
Ancak Yelbüken’e onlarla beraber gelişi bambaşka bir sayfa açtı Vorthis için. Gördükleri daha önce gördüklerinden bildiklerinden başkaydı. Burası Eas’ın ince işçiliğiyle doluydu, en görkemli ozanın bile dile getiremeceyeği tahayyül edemeyeceği güzellikler barındırıyordu. Ama güzelliklere alışıktı Vorthis, onu etkileyen güzelliklerin yanında yer alan kötülüklerdi. Kaosun yarattığı irinin aktığı, kirlettiği bereketli toprak kozmik bir vodvildi onun için. Goblin yüreği ile elf yüreği arasındaki farklar dehşet verici bir tirattı. Aydınlığı karanlık ile beraber çırılçıplak görmek; Yelbüken’in özgür ve vahşi habitatı Vorthis’i kalbinden vurdu, ona aşık oldu ve sonra her umutsuz aşık gibi ona delice şeyler yaptırdı. Küçük değişimlerin tanrısı, bazı şeyler anında olsun istemeye başladı. Kendi hükmünün ötesinde yaratılar tasarlamaya başladı zihninde, sonra onları var etmeye başladı, Eas’ın rolünü üstlendi ve elementlere yeni şekiller vermeye çalıştı. Yarattıkça şehveti büyüdü, gözü iyiden iyiye kör oldu, Eas’ın büyüyen öfkesini hissedemedi. Ancak bir gün Eas ona kendisini gösterdi ve Vorthis’i lanetledi; “madem küçük değişimleri istemiyorsun, artık tanrılık hakkını her kullandığında arzulamadığın büyük değişimler de beraberinde gelecek. İstediğini yarat Vorthis İlkdoğan; Yelbüken’de dolaştığın sürece tanrısal kaderinin buyurduklarının ötesinde kaosa sebep olacaksın.”
Böylece Vorthis’in aşık olduğu Yelbüken sahnesinde dramı başladı. Nereye gitse beraberinde felaketler götürmeye başladı. Etrafında elementler kendiliğinden hareketleniyor, yıkım ve ölüm dağıtıyordu. Canlıların bedenleri anlaşılmaz biçimde çürümeye başlıyor, onulmaz hastalıklarla mahvoluyordu. Ekinler yanıp kül olmuşcasına dağılmaya başlıyordu. Ancak Sargaslılar ne kadar iyi inanırlar olsalar da aptal değillerdi. Bir süre sonra fraktalların tanrısının değişimini hissettiler ve ardından akıllıca sorular sormaya başladılar. Neden senin etrafında vukuu buluyor tüm bunlar? Sonunda Vorthis fanilerden daha fazla saklayamadı gerçekleri ama onlar anlayışsızdılar. Kendisinin Yelbüken’den ayrılmasını istediler. Ancak Vorthis henüz doymamıştı Yelbüken’e ve fanilerin bu yakarışını reddetti. Bir tanrıydı kendisi.
Ama hak edilmiş bir paranoya kapladı benliğini; fanilerin kapalı kapılar ardında yaptıklarından kuşkulanmaya başladı, zaten gittikçe daha az kişi yakarıyordu kendisine. Yelbüken’de bedbaht bir tanrı olarak dolaşmaya başladı. Köyleri kasabaları tebdil-i kıyafet dolaşmaya başladı; Sargaslılar sonunda izini kaybetti. Kalgarlıları, Orta Yelbüken Ahalisini ve sonunda kıyıdakileri ziyaret etti. Sonra neredeyse Yelbüken’e ilk adım attığı yere geldi. Günbatan Köyü’ne. Oradaki ahalinin candan tavrı hoşuna gitti. Köyün kendiliğinden lideri olan Monos’la ahbap oldu, ona kucak açan ve “buraya gelen Eyter’dir” felsefesinin romantizmine kapılan Vorthis yavaş yavaş etrafta afetler yaratmaya başladı. Bir yandan afetlerin etkisini durdurmaya çalışıyor bir yandan yenilerine sebep oluyordu. Monos’un ağır hasta çocuklarını iyileştirdi ama hastalığın sebebi zaten kendisiydi. Feverânlar, hastalıklar, kıtlık ve kan yağmurları Eyter coğrafyasını sardı. Bunun üzerine Alaca Koru’ya gitmeye karar verdi Vorthis. Uzun zamandır dostu olan Monos’a kim olduğunu açıklamadı ama gideceği yeri söyledi; belki bir gün yardımına ihtiyaç duyabilirler diye.
Ancak Vorthis platonik aşkı Yelbüken ile olan ilişkisinin orada felakete uğrayacağını bilmiyordu. Günbatan’dan uzaklaşmış olsa bile yeterince gitmemişti. Ziyaret ettiği yerlerdeki felaketler ayrılmasıyla ebraber kolay kolay sona ermiyordu. Sargaslılar artık öfkeliydi ve öfkeleri korkunç derecede gelişmiş ilimleri ve bilimleri ile birleşince çok tehlikeli fanilere dönüşüyorlardı. Kara kalpli büyücü lordları güçlerini birleştirip kıtadan kovamadıkları bu tanrıyı hapsedecek bir yöntem geliştirdiler. Ancak bunun için Eas’ın lanetlediği kara lisanı kullanmak zorundalardı. Ancak imparatorun emri açıktı; Yelbüken’i tekrar güvenli hale getirin. Bu yüzden büyük tabuyu işlemeye ve daha sonra bununla ilgili kayıtları yok etmeye karar verdiler.
Monos, oğullarını iyileştiren tanrı misafirinin vedasının ardından etraflarını saran felaketlerin sebebini anlamak için çeşitli yöneticileri, bilginleri, din adamlarını ziyaret etti. Ancak hiçbiri sorularına yanıt veremedi, afetlerin sebebini çözemedi. Sonunda Monos, dini duygularını bastırmak pahasına da olsa Marganenth ailesinden bir ejderhaya da konuyu danışmaya karar verdi. Ancak ejderha alay etti ve sorularını cevaplamadı. Köyünün uğradığı felaketleri çözemeyen Monos, umutsuz biçimde Günbatan’a döndü.
Ancak Monos’un şikayetlerini not eden yöneticiler, Sargas devriyelerinin bölgedeki felaketleri aktarmasıyla beraber ellerinde bilginin aslında bir hikaye anlattığını fark ettiler. Vorthis, bu köyün civarında olmalıydı. Bunun üzerine büyücü lordları tedbili kıyafet köye gittiler ve Monos’a felaketleri durduracaklarına dair söz verdiler. Ancak bunu yapabilecek yegane güç, köylerini ziyaret eden tanrı-misafirinde vardı. Monos süslü cümleler ve aldatma karşısında büyülendi ve söz verdiği halde büyücüleri Vorthis’in yanına götürdü. Vorthis olan biteni fark ettiğinde artık çok geçti. Karafargos’un kara lisanı ile hapsedildi. Bunu yaparken ejderha öldürmüş bir kahramanı da kurban ettiler. Beyaz Yılan, Sargas İmparatorluğu için canından vazgeçmeyi kabul etmişti. Bir ejderhayı öldüren kişi biraz değişirdi. Çünkü ejderha öldürmek bir boyutu yıkmak anlamına geliyordu ve bu yıkımın yarattığı kaos onu yıkan ruhu elbette diğer fani ruhlardan farklılaştırırdı. Ancak böyle bir ruhun kurban edilmesi bu büyünün işe yaraması için yeterli olurdu.
Monos yaptığı kötülüğü anlasa dahi yapabileceği bir şey yoktu. Büyücüler işledikleri günahın kayıtlarını yok ederken Monos’u da Ishura kapılarına yolladılar. Ölmeden hemen önce Vorthis’e şöyle seslendi “Beni affet lütfen! Halkımı affet! Bizi affedecek misin?” ancak Vorthis artık onu duyamazdı, bir an sonra bir daha Monos’un ağzından hiçbir kelime duyulamayacaktı.
Her şey tamamlandığı zaman Sargas İmparatorluk Sınır Komutanı, Yelbüken Valisi’ne yazdığı mektupta şu satırları düştü: “Halka kendi kıyametlerini getirecek felaketleri engellemek isterken Monos’un yiğit yoldaşlarıyla omuz omuza şehit düştüğü bilgisini verdik. Kendisi şu anda halkı tarafından aziz muamelesi görmektedir. Anlatıyı güçlendirmek, bir mit yaratmak ve saygı borcumuzu ödemek adına kendisine bir anıt mezar yaptırdık; tam da felaketlerin en büyüğü’nü esir tuttuğumuz noktanın üstüne. Burası kutsal bir alan olarak yüzlerce yıl halk tarafından bizzat korunacaktır. Altında yatandan habersiz!”
Böylece Sargas, kara büyü ve akıl almaz miktarda köz kullanarak bir tanrıyı esaret altına aldı.
Ama köz kanında aktıklarına rahat vermiyordu. Ona sahip olanlar ve hatta ona sahip olduğu düşünülenler kafa avcılarının, çetelerin ve hatta bazen yerleşik otoritelerin hedefi oluyordu. Ejderhalar gibi közlü oldukları için lanetli oldukları inancı ve közün çok değerli mucize özellikleri olması gibi sebepler yüzünden avlanıyorlardı. Sadece közlerindeki kan çıkarılsın diye korkunç işkencelere uğrayıp öldürülüyorlardı. Bu durum kendi içlerine kapanık dünyadan izole insanlar olmalarına sebep olmuştu. Yine de üstün yeteneklerine ve bunun getirdiği bilgeliklere saygı duyanlar hala vardı. Közlü kana sahip olanlar, büyücüler; birçok yerde başka maskeler takarak başka sıfatlar taşıyarak çeşitli makamlara ulaştılar. Bunun zirvesi ise Sargas İmparatorluğu bugün hala nedeni bilinmeyen bir biçimde Yelbüken’i terk ettikten sonra oldu.
Karnak’ta doğan güç boşluğu dolduruldu ve yeni bir imparator ortaya çıktı. İlk imparator 1. Ragnas döneminde Aydınlanmışlar Loncası kuruldu. İlk oturumlarından sonra büyük buhran dönemleri dışında her yıl bahar başında Karnak’ta toplanan bilgeler, esasında büyük bir gizlilik içerisinde kolektif deneyimlerini kaydetmeye ve önemli sorunlarını tartışmaya başladılar. Kendilerini hiçbir zaman büyücü olarak ifade etmeyen bu topluluğun büyük bir kısmının büyü kullanıcısı olduğu bilinmektedir.
Lesterius Yıldızlıgece adındaki bilgenin (büyük bir büyücü olduğu pek çok kaynaktan teyit edilmiştir) girişimleri ile imparatorun garantörlüğü ile düzenlenmeye başlayan toplantılarda “bilgelerin ve seyyahların güvenliği” bir numaralı gündem maddesi oldu. Üstü kapalı biçimde Yelbüken genelinde büyü kullanıcılarının korunması hakkındaki bu gündem maddesi maalesef çözülemeyen bir problem olarak senelerce devam etti ve gittikçe kabullenildi.
Sonunda bu duruma öfkeli bir grup bilge, imparatora bir mektup yazdılar Aydınlanmışlar loncasının naçiz üyeleri olarak kendini kabul eden grup, mektuplarında, “Loncadaki kişilerin, isimlerine tezat olarak ancak Karnak’ta yılda bir defa düzenlenen toplantıda aydınlığa kavuşabildikleri bunun dışında ki hayatlarını ise tamamen kendilerini saklayarak gölgeler içinde geçirdiklerini” ifade ettiler. Başkent de dahil her yerde maruz kaldıkları ayrımcılık ve saldırılar için imparatordan yardım istediler. Ancak ejderhalar ile bir tutulan büyücüler konusunda 1. Ragnas ve takip eden imparatorlar, halk üzerindeki ikna ediciliklerinden ödün vermemek için herhangi bir girişimde bulunmaktan çekindiler. Üstüne üstlük mektubu kaleme alan büyücü bulundu ve bir daha loncaya girmesine veya toplantılara katılmasına izin verilmedi. Turpas Satırdil adındaki bu büyücü fikirlerini paylaşan dostlarını ise asla ifşa etmedi. Turpas’ın başına gelenler, O’nun fikirlerini paylaşanlar arasında bir ders oldu ve kendilerini açığa çıkarmadan fikirlerini yaymaya başladılar.
57 yılında yaşanan Karnak kuşatması bittikten sonraysa büyü kullanıcılarına karşı büyük bir tepki vardı. Ejderhalarla bir tutulan büyücüler ve büyücü olduğundan şüphelenilenlere karşı büyük bir kışkırtma ve linç girişimi başladı. Bu saldırılar karşısında imparatorun hiçbir eylemde bulunmadığını gören Turpas destekçileri imparatorun da düşmanları olduğu ve Lonca vasıtasıyla kendilerini pasifize ettiği konusunda hemfikir oldular. Bu noktadan sonra kendilerine mektuba atıfta bulunarak “Gölgedekiler” adını koydular.
Ardından Lonca’nın mektup ve iletişim ağını gizli mesajlarla kullanmaya başlayarak örgütlenmelerini sürdürdüler. Kimi zaman gizli yerel toplantılar düzenlediler. Ancak kıtada meydana gelen savaşlar ve kargaşa yüzünden yeterince organize olmayı başaramadılar. Buna rağmen Lonca’nın istihbarat ağını kullanarak bazı yerlerde kilit pozisyonları ele geçirmeye başladılar. Özellikle zengin tüccarlara büyü hizmeti sunarak gizli bir servet geliştirmeye başladılar. Böylece Yelbüken civarında az sayıda da olsa güvenli evler kurmayı başardılar ve kimi yerlerde büyü karşıtlarına karşı saldırılarda bulunacak kadar ileri gittiler.
Bu gizli kliği farkeden Lonca ise imparatorun da desteğiyle istihbarat çalışması yaptı ve pek çok bilgeyi örgütün üyesi olmakla suçlayıp Lonca’dan uzaklaştırdı. Üstüne üstlük adil bir yargılama yapmadan belirledikleri birkaç kişiyi imparatora ihanet ile suçlayarak idam ettiler.
Lesterius Yıldızlıgece’nin bir numaralı arzusu olan “bilgelerin ve seyyahların güvenliğini” sağlaması gereken Loncanın yaptığı bu cadı avı çok büyük bir tepki çekti. Gölgedekiler bunun üzerine el yazması bir kitapçıktan elli kadar kopyayı tüm Yelbüken’de elden ele dolaştırmaya başladılar. Kitapçık fark edildiği anda yasaklı ilan edilip suç unsuru sayılsa da pek çok büyücünün elinden geçti. İçeriğinde Gölgedekilerin, büyüleri konusunda özgürlük ve güvenlik arzusu anlatılmakta, ayrıca Lonca’nın suçları ifşa edilmektedir. Büyü kullanıcısı olmayanların, büyücüleri koruyamadığının tarih tarafından kanıtlandığını anlatan Gölgedekiler, radikal bir çözüm önerirler; büyücülerin özgür ve güvende olduğu bir toplum ancak büyücüler tarafından yönetilebilir.
“Kara Kitap” adı verilen bu kitapla Gölgedekiler pek çok yeni yoldaş kazandılar. Lonca içindeki lonca gittikçe gelişti ve serpildi. Sonunda 2. Ragmas’ın suikasti ve sonrasında gelişen Baronlar Savaşı’nda dahi parmakları olduğu iddiası ortaya atıldı. Ancak sonrasında gelişen süreçte yine büyük bir cadı avı sonucunda güç ve yoldaş kaybettiler. Klik artık tamamen radikal bir gündemi olan radikal bir örgüt haline geldi.
Bu şekilde yeniden güç toplayarak 201 yılında tüm Yelbüken’de soylulara ve yöneticilere karşı közlü kanlarının kendilerine bahşettiği üstün güçlerden cesaret alarak büyük bir saldırı başlattılar. Amaçları yönetimi ele geçirmekti ancak Büyücü İsyanı pek çok kanlı çatışmadan sonra bastırıldı ve isyana katılanlar büyük oranda yok edildi. Kendini gizlemeyi başaranlarsa sessizliğe gömüldüler. Yaklaşık 30 yıl boyunca gölgedekiler gölgelere karışıp görünmez oldu. Ardından sessiz sedasız yeniden örgütlenmeye başladılar. Yeni plan çok daha kurnazca hazırlanacaktı. Büyü gücünün şiddetini kullanmak yerine insanları kendilerinin mutlak bilgelik kaynağı ve kurtarıcı olduklarına ikna edeceklerdi. Bunu da büyücü ayaklanmasından 40 yıl önce Üstad Salinser Gökyüzü’nün ortaya attığı Engizisyon Protokolünü kullanarak yapacaklardı. Büyük buhran dönemlerinde tüm Yelbüken’e hizmet verecek bir büyücü örgütlenmesi öneren protokol, büyücülere idari ve cezai bazı yetkiler veriyordu. Gölgedekiler engizisyon kurdurup bunu basamak olarak kullanacakları bir plan çizmeye başladılar.
Tüm Yelbüken’i etkisi altına alacak bir buhrana ihtiyaç vardı. Bu plan için çeşitli gizli deneyler yapmaya başladılar. Örneğin bir salgın hastalık ürettiler. Kırk yıllık bir proje olarak gök olaylarını yönetebilecekleri bir ayin geliştirdiler. Geliştirdikleri bu “silahlar” için ulaşabildikleri ölçüde kara büyü ve kara lisan kullanmaktan çekinmediler. Buna benzer birçok deneyleri vardı ancak siyasi satranç tahtasında doğru bir biçimde yerleşmeleri çok zaman almıştı. İlk hedefleri aydınlanmışlar loncası vasıtasıyla imparatoru etki altına almaktı. Aslında bunu başarmışlardı; Sargas İmparatoru devamlı surette Karnak İmparatoru’na örnek gösterilip tüm Yelbüken’i yönetmesi gerektiği fikri işleniyordu. Sargas tarihi hamasetle karışık bir biçimde göklere çıkarılıyor, ilahi bir düzen gibi gösteriliyor ve Karnak İmparatoru için ulaşılması gereken bir hedef olarak gösteriliyordu. Ancak bunu gerçekleşmesi için biat edecek güçlü müttefikler gerekiyordu. Gölgedekiler burada Dromnej Krallığı’nı kendilerine oyun alanı olarak seçtiler. Kralın çevresine ve daha sonra kendi konseyine nüfuz edildi ve en nihayetinde Karnak ve Dromnej arasında gizli bir anlaşma sağlandı.
Dromnej onlarca yıldır Anmas ile savaşıyordu. Anmas’ın açtığı savaşlar tüm Su Düzlükleri’ni etkiliyordu. Korsanlık ve savaş alanları coğrafyanın rutini olmuştu ve üstüne üstlük Anmas’ın köz elde etmek için ejderha tutsak etmesi ve daha sonra Kilgrave’in kardeşi olan bu ejderhayı kurtarması bölgede gergin olan ipleri kopma noktasına getirdi. Bu noktada Karnak İmparatoru duruma müdahil oldu ve bölge devletlerinin arasını yatıştırmak için onlara “Sonçıkış Mutabakatı” adı verilen belgeyi imzalattı. Bu mutabakata göre devletler ejderha, büyü vb. şekillerde toplu yıkımlara sebep olabilecek doğaüstü araçları kullanmayacaklardı.
Sonçıkış Mutabakatı tansiyonu bir miktar düşürse de bölgesel çatışmaları durdurmadı. Günbatan çevresinde onlarca yıldır süren savaş Eyter halkını iyiden iyiye yormuştu. Eyter artık dindar ve depresif bir topluluktu. Tam bu depresif ruh halinin üstüne doğa üstü bir olay oldu. Onlarca yıldır bölgedeki tüm antik kalıntıları defalarca talan eden asker kaçakları sonunda Monos’un lahitinin altındaki Vorthis’in esaret odasını buldular. Neyi serbest bıraktıklarını bilmeden umarsızca tuzakları devre dışı bıraktılar ya da onlara canlarını verdiler. Ama sonunda yeterince azimli bir grup Anmas askeri büyük bir hazine yerine korkunç bir ölüm kazandılar. Serbest kalan Vorthis 800 yıldır baskı altında olan güçlerine bir anda tekrar kavuşunca büyük bir enerjiyi açığa çıkardı. Monos’un lahitinden göğe yükselen bu ışığı gören Eyterler kendilerini dinsel histeriye teslim ettiler. Monos’un 7 hikayesi gerçekleşiyordu. İlk kıyamet alameti savaş zaten hayatlarındaydı. Bir süre sonra Feverânlar peydah oldu. İkinci alamet de gerçekleşmişti.
Eyterler mağrur, Eyterlerin başı yukarda! Atalarının söyledikleri gerçekleşiyordu.
Buradaki haberleri alan ve siyasi olarak yeterince gerilmiş coğrafyadaki fırsatı göre Gölgedekiler; yıllardır geliştirdikleri silahları bazı değişiklikler ve yeniliklerle bu kıyamet anlatısını büyütmek için kullanmaya, Anmas’ı yalnızlaştırmaya, Dromnej arkasında uluslarası güç toplamaya ve Engizisyon protokolünü uygulatma amacını ilerletmeye başladı.
Ancak kendiliğinden gerçekleşen feverânlar ve Monos’un lahitinden çıkan “güç” Gölgedekiler’in bilgisi dışındaydı ve ne olduğunu anlamak için bölgeye örgütün liderlerinden olan Prof. Gümüş gönderildi.
Bu şekilde Yaşayan Kule: Dünyanın Sonu başlamış oldu.