Bruce Wayne, sadece 8 yaşında küçük bir çocukken, anne ve babası bir soyguncu tarafından gözlerinin önünde öldürülür. O günden sonra, sonsuz bir zenginlik içinde, devasa bir konakta, yaşlı uşak ve bilge kişi, Alfred ile birlikte yapayalnız büyürken bir gün yeterince güçlü olduğunda, bütün kötülüklere ve suça bir son vermeye yemin eder.
Batman personası altında Bruce Wayne, Gotham’ın çürümüş düzenine karşı “kahramanca” bir savaş açar, ancak bu savaş aslında kendisinin altını sonuna kadar açtığı bir tencerenin içinde serin kalma çabasına benzer. Anlatı içerisinde defalarca Bruce Wayne tarafından teknolojik silah ve savunma mekanizmalarıyla ilgili büyük yatırımlar yapıldığına şahit oluruz. Lakin bu durum, sözde Gotham şehrindeki derin yozlaşmışlıkla beslenen suç mekanizmasının alt edilmesi için yapılıyor gibi görünse de eşyanın tabiatına uygun olarak bütün bu teknoloji sadece suçu bitirmeye adanmış bireyler tarafından üretilmediği için mutlaka şehirdeki suç unsurlarına da bazı avantajlar getirecek şekilde dağılır. Vagts’a göre militarizm yalnızca fiziksel çatışmayı değil, aynı zamanda bir toplumun kaynaklarının savaş veya çatışma odaklı yönetilmesini de kapsar. Dolayısıyla militarizm ne kadar hakimse, o kadar fazla toplumsal kaynak ve enerji “savaş” perspektifiyle harcanır. Geçmişte Wayne ailesinin Gotham topraklarına “sahip” olması anlatısını incelediğimizde, büyük büyük dedelerinin düşük bir ücret karşılığında bu bölgeyi satın aldığını, daha sonrasında ise çeşitli yeraltı demiryolları inşa ederek siyahi köleleri Kanada’ya taşıdığını biliyoruz. Geçmişe dair anlatıda konunun açık nedenlerine girilmezken sadece bu sebeple alınmış olan topraklarda Wayne ailesinin yönetimin odağında olmaya devam ettiğini görüyoruz. Gotham’da şiddet yükselirken terör unsurlarının asla tamamen bitirilmemesi hali okuyucuya net bir biçimde, terör ve yozlaşmanın devam etmesinin yönetimin lehine bir durum olduğunu anlatıyor. Özellikle kendileri gibi sermaye sahibi odakların icat etmiş olduğu kölelik sistemine, sözde “insani” sebeplerle “geçici çözümler” yaratmaya çalışan bu “kahraman” aile gibi.
Gotham gibi bazı ülkelerde de bireylerin kurtarıcı sendromuna bel bağlayarak toplumsal sorunları çözme çabaları gözlemlenir. Ancak bu yalnızca kısa vadede tesir eden (belki de durumu daha da kötüleştiren) bireysel bir kahramanlık fantezisidir. Toplumsal sorunların yalnızca bir bireyin eylemleriyle çözülebileceğine dair inanç Gotham’da ve bizimki gibi bazı ülkelerde halkın yapısal sorunlara odaklanmak yerine bireyleri kutsallaştırmasına yol açar. Wayne ailesi de bu inancın mirasını Bruce’a bırakmış ve Batman kimliğinin doğmasına sebep olmuştur.
Burada aklımıza gelen bir başka soru da, Wayne ailesi “iyi kapitalist” prototipi midir? Yoksa halkın sistemdeki çarpıklığı fark edip bilinçlenmesine ve örgütlenmesine engel olmak amacıyla “iyi” yüzlerini sadaka olarak dağıtan kurnaz oyun kurucular mıdır?
Alfred’in Toplumsal Ahlak ve Sorumluluk Yükü
Alfred’in Bruce Wayne’nin hayatında ve Batman’in yaratımında üstlendiği rol yalnızca bir “yardımcı” olmaktan ibaret değildir. Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabında da anlatıldığı üzere her kahraman hikayesinin kahramanı besleyen ve “nispeten” doğru yola yönlendiren bir “bilge kişi”ye ihtiyacı vardır.
Alfred Pennyworth karakteri “iyi” kalabilmiş ve suça meyletmemiş mütevazi bir birey olarak Gotham halkının değer yargılarının ve ahlak anlayışının bir ortalamasıdır. Yaşayan hiçbir akrabası kalmayan Bruce’u tehlikelerden uzak tutma çabasıyla ahlaki bir sorumluluk üstlenir. Ancak gençlik çağlarından itibaren bir kurtarıcı rolüne girmek konusunda çeşitli denemeleri olan Bruce Wayne sonunda bu rolü oynamaya başladığında Alfred telefonu kaldırıp Arkham akıl hastanesini aramak yerine bu rolü desteklemeyi tercih eder. Bu seçim toplumun çözülemeyen adalet sorunlarının bireysel “kahraman” figürlerle aşılmaya çalışıldığı bir çevrede oluşan yaklaşımdır. Alfred Gotham’daki yozlaşmış adalet sisteminin düzeltilmesi gerektiğini düşünür. Polis teşkilatındaki yolsuzlukların temizlenmesi ve adil bir hukuk sisteminin kurulması suçla mücadelenin temel taşlarıdır. Bu tema Batman: Year One gibi eserlerde işlenmiştir. Bunun haricinde toplumdaki gelir adaletsizliği ve sınıfsal eşitsizlerin suç oranlarını arttırdığının da farkındadır. Bu nedenle ekonomik reformlar ve eşitlikçi politikaların uygulanmasını destekler. Bu konu Batman: No Man’s Land gibi hikayelerde dolaylı olarak ele alınmıştır. Ancak önerilen çözümler Gotham’da ve benzer sosyo-ekonomik yapıdaki dünyamızda karşılık bulmaz.
Alfred’in Bruce’un kurtarıcı sendromunu beslemesi aslında onun vicdanı ve ahlaki sorumluluğu arasında derin bir çatışma yaratmaktadır. Ancak karakter gelişimi açısından Alfred bu durumla mücadele etmez ve Bruce’a olan ebeveyn sevgisi baskın gelir. Bu durum da Batman personasının güçlenmesinden başka bir işe yaramaz. Alfred kendi etik değerlerini koruyarak Bruce’u dizginlemeye çalışsa da toplumsal sorunları sebep gösteren ama içten içe kendi kurtarıcı sendromunu besleyen Bruce’un Batman personasının kontrolden çıkmasına sebep olmuştur.
Alfred’in Bruce Wayne üzerindeki etkilerine örnekler
“ Because you proved here that you aren’t just their sons… You are our Super Sons.”*
(kimlik ve beklenti üzerinden manipülasyon)
—Alfred Pennyworth (Prime Earth)
“May I also remind you for the millionth time that your responsibilities do not end when the sun rises? “**
(suçluluk hissi yükleyerek kaygıyı yükseltme ile manipülasyon)
—Alfred Pennyworth (Prime Earth)
“So wake up, my boy. Tell this city who you are.”***
(Bruce sürekli kendi kanıtlamak zorunda.)
—Alfred Pennyworth (Prime Earth)
Batman’in Kurtarıcı Sendromu ve Gotham’ın “Yoksul” Sistemi
Gotham halkının büyük bir bölümü barınma, can ve mal güvenliği, beslenme vb. gibi en temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanmaktadır. Bu durumun başlıca sebebi kapitalist ekonomilerde güç odaklarının aynı zamanda sermayenin büyük bir kısmına hakim olması sebebiyle sosyal devletin ihtiyaçları karşılayabilmesi için yeterince kaynağa erişiminin engellemesidir. Gotham özelinde sosyal devletin yerini sermaye sahiplerinin medyatik yardımları üstlenmektedir. Böylece güç odakları sahip oldukları büyük servetin çok küçük bir kısmını (sözde) “iyilik”, “merhamet”, “yardım” adları altında halk ile paylaşmakta ve kendi yarattıkları sefaletten onları kurtarmakla kendilerini toplum bilincinde aklamaktadırlar. Gotham tarihinden öğrendiğimiz kadarıyla bu sermaye sahiplerinden en büyüğü de Wayne ailesidir. Ancak bu durum henüz Bruce Wayne küçücük bir çocukken de oluşmuş bir olaydır. Başta belirttiğimiz üzere Bruce’un anne babası aşağılık bir hırsızlık olayında canlarını kaybetmiştir. Bu çalınmak istenen miktara göre çok daha yüksek bir bedel ödendiğini ortaya koyuyor.
Burada anlatıya göre Wayne ailesinin öldürülmesinin tasarlanmış bir olay olduğuna dair söylentiler ve iddialar olmasına rağmen bana kalırsa olay tamamen yozlaşmaya başlamış sistemde yitip giden ve suça yönelen bireylerin bir vurgulanmasıdır. Kendini gerçekleştiren bir kehanet olarak Bruce Wayne 8 yaşında küçük bir çocuk olarak maruz kaldığı bu travma sonucunda tek kurtarıcı/tanrı/şövalye tarafından yönetilen ve tamamen kontrollü ideal bir düzen hayal etmiştir. Servetini Gotham’ın sosyal yapısını geliştirmek için kullanmak yerine bireysel bir savaş başlatması da onun bu rolü üstlenmek için Batman personasının doğduğu andır.
Bruce’un Batman olarak çabalaması Gotham halkı için uzun vadede bir değişim yaratmaz. Üstüne üstlük yozlaşma ve karanlık Bruce büyüdükçe çok daha kötü bir hal alır ve şehirde kontrol edilemez korkunç olaylar karşısında halk emniyet güçlerinden veya devletten değil, bir ışık yardımıyla haber verdikleri Batman’den yardım ister hale gelmiştir.
Joker’in Kaotik Eleştirisi ve “Yalnızlaştırma” Mekanizması
Joker karakteri Batman karakterinin aynalanmış biçimi olarak karşımıza çıkar. Anlatıya göre Joker karakteri çeşitli yerlerde anlattığı çeşitli hikayelerde çocukken ebeveynleri tarafından şiddet görmüş ve disfigure**** edilmiş bir kişidir. Gerçek kimliği ve geçmiş hikayesi hiçbir zaman açıklanmayan bu karakter aslında sistemde kaybolmuş ve kim olduğunu unutmuş bir persona olarak sahnelenmiştir. Bu açıdan Bruce Wayne analizindeki gibi Joker personası ile geçmişindeki birey arasında kıyaslama yapmak mümkün değildir. Yine de Joker bütün bu gizemine karşın bize kendine dair bazı açık bilgiler de vermektedir. Örneğin, sistem içinde asla yardıma ulaşamamış olması ve bütün çabalarının karşılıksız kalması özellikle düşünen, olan bitenin farkında olan ve başına gelenlerin haksızlığını anlayabilen bir birey için ne kadar yıkıcı sonuçlar doğurabileceğinin özetidir. Kapitalist sistemin hakim olduğu ülkelerde de görülebileceği üzere Joker personası gibi “başıbozuk” olarak tabir edilen, toplumsal normları sorgulayan bireyler genellikle sosyal çöküşün sembolü ilan edilerek suçla bağdaştırılır. Gotham’ın adaletsiz sosyal yapısına karşı bir protesto figürü olan Joker’in kaotik düşünce sistemi bireylerin sisteme duyduğu hayalkırıklığının, öfkesinin ve güvensizliğin bir yansıması olarak görülebilir. Zaman zaman Nietzsche’nin nihilizm felsefesini de benimsediğini hissettiren Joker intikam almaya ve kaos yaratmaya yönelmiştir. Kapitalizmde, sıklıkla düşünebilen ve başına gelenlerin farkında olan bireyler kendilerine yabancılaştırılan bir sistemin içinde sürekli olarak dışlanma ve güçsüzleştirilme duygusuyla yaşar. Bu duruma empati kuran bireyler Joker karakterinin düşünce tarzına ve eylemlerine yüksek sempati duyarlar. Bu empatinin örneğini Harley Quinn’de açıkça görebiliriz.
Bize verilen bilgilere göre Dr. Harleen Quinzel, Gotham’da nispeten normal bir hayat yaşamış ve yüksek empatisi sebebiyle, başka insanlara yardım amacı güden bir doktor olarak Arkham Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde özveriyle çalışan bir kadındır. Ancak aldığı bütün eğitime rağmen Joker’in kaotik fikirleri ve düzen karşıtı söylemleri karşısında sistematik olarak bir dönüşüm geçirir. Topluma hizmet için canını dişine taktığı anlaşılan bu kadın, Gotham’ın zayıf sosyal devlet anlayışı karşısında konumlanan Joker’in savlarına kulak verdiğinde, onun düşünce sisteminden etkilenir ve destekçisi olur. Bu durum, bazı ülkelerde de görülen ve baskıcı kapitalizmin çizdiği kuralların etkisinde yetişen bireylerin, sistem karşıtı fikirleri içselleştirmelerine benzeşir. Harley’nin Joker’e olan bağımlılığı, kapitalizmin insanları yalnızlaştıran ve bireysel kurtuluş için “aşırı” çözümler aramaya iten etkisinin çarpıcı bir örneğidir.
Batman (sözde) suça karşı savaşan bir figür olarak bireylerin toplum düzeni içinde yer edinme mücadelesini temsil ederken Joker sistemin dışına itilmiş ve yalnızlaştırılmış bir figürdür. Batman ve Joker’in hikayeleri birbirlerini aynalayan ve kapitalizm içinde sistemin aynı sorunlarıyla yüzleşen iki bireyin nasıl farklı uçlara sürüklediğini açıkça gösteren bir anlatıdır. Gotham’ın bu iki figürü, toplumsal sorunların bireysel kurtarıcılarla değil, fakat sistemsel çözümlerle mümkün olacağını vurgular. Batman ve Joker, gücü ele geçiren sağ kesimin ve bunun karşısında anarşiye başvurmaktan başka çaresi kalmayan sol kesimin parodileridir. Ancak her iki figür de toplumsal yapıyı kalıcı olarak değiştirmez; zira bireysel kahramanlıklar ve isyanlar sorunların kökenine inmeden sadece yüzeydeki semptomları tedavi eder. Böylece Gotham toplumsal değişimin gerçek çözümlerle değil, bireysel “kurtarıcılar” ve isyancı figürlerle geçici olarak dindirildiği bir kaos içinde sıkışıp kalır.
Bu yazının hayata geçmesi için bilgilerini ve eleştirilerini esirgemeyen Hazal Akpınar ve Mustafa Büçkün‘e sonsuz teşekkürlerimle.
*”Çünkü burada sadece onların oğulları olmadığınızı kanıtladınız… Sizler bizim Süper Oğullarımızsınız.”
**”Ayrıca sorumluluklarınızın güneş doğduğunda sona ermediğini size milyonuncu kez hatırlatabilir miyim?”
***”Uyan evlat. Bu şehre kim olduğunu göster”
****Disfigure kelimesi biçimsizleştirmek, biçimini bozmak, çirkinleştirmek gibi anlamlara gelmektedir (ed. n.).
Harley Quinn görseli kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Harley_Quinn_%28comic_book%29