Bir Assasin Hikayesi

Küçük çocuk ve Enigma Fairaen, Dear’mysl büyücü kulesinin geniş bahçesinde yan yana yürümekteydiler. Adı Cemelros olan bu çocuk bir ay kadar önce Enigma Fairaen tarafından elf şehirlerinin birinden kurtarılmıştı. Başbüyücü, yarı insan yarı elf olmasından şüphelendiği bu çocuğun damarlarında dolaşan büyü gücünden ziyade zihnindeki düşüncelerle ilgileniyordu. Şüphesiz ki elf yetimhanesinde çok dikkatli ve özenli bakılıp büyütülmüştü. Ancak elflerin içinde büyüdüğü için insan adet ve geleneklerini anlayamıyordu. Çocuk olsa olsa 10 yaşındaydı. Enigma Fairaen’in yetimhane görevlilerinden aldığı bilgiye göre çocuğun annesi yoktu ve babası da çocuk 1,5 yaşlarındayken, onu yetimhaneye bıraktıktan kısa bir süre sonra ölmüştü.

Cemelros üzerinde yürüdüğü çimenlere bakıyordu. Daha önce başka birileri de buradan yürümüş olmalıydı. Yer yer ezilmiş yahut kırılmış olan bitkilerin arasından hafif nemlenmiş olan toprak ve üzerinde gezinen canlılar seçilebiliyordu. Küçük çocuk her zaman karıncalar ve salyangozları çok ilginç bulurdu. İlgisini gözüne kestirdiği açıklıktaki ezilmiş salyangoz ve çevresinde dolanan karıncalara yönlendirdi. Onun nereye baktığını anlayan başbüyücü adımlarını yavaşlatarak çocuğun durumu incelemesine fırsat verdi.

Salyangoz oldukça kırılmış olan kabuğunun içinde çaresizce kıpırdanıyordu. Antenlerinin ucundaki tohum kadar gözlerini uzatmış, çevresinde olan biteni anlamaya çalışıyor, çevresini sarmış olan aç karıncalara temas ettiği anda hızla geriye çekip kafasının içinde gizliyordu. Karıncalar salyangozun etrafını, sanki bir panayır bulmuş çocuklar gibi, telaş içinde sarmışlardı. Salyangoza göre karıncalar ışık hızında hareket ediyordu. Zavallı ezilmiş salyangozun karıncalara karşı yapabileceği hiçbir savunma yoktu. Üstelik karıncaları bir şekilde atlatsa bile kırık kabuğunun içinden kurtulup yeni bir kabuk bulması ve vücudunun ezilmiş kısımlarının ölümcül sonuçları olmaması da çok ufak ihtimallerdi. Salyangoz ölecek ve karıncalara yiyecek olarak hizmet edecekti. Bütün bunları düşünmek küçük çocuk için oldukça kaotik, fakat bir o kadar da düzenliydi. Gerçekten karıncaların devamı için bu salyangoz ölmek zorunda mıydı? Karıncalar başka yiyecek kaynaklarıyla beslenemez miydi? Salyangozun tam olarak bu mekanda, karıncaların ulaşabileceği yerde ezilmesini sağlayan güç neydi? Eğer çevrede onu yiyecek hiç bir karınca sürüsü olmasaydı salyangoz boşa ölmüş olmaz mıydı? Sanki zihninden geçenleri okumuş gibi mırıldandı başbüyücü:

Ve böylelikle boş yere ölmüş olmayacak oğlum, karıncalarla tekrar hayat bulacak.

Cemelros başını kaldırıp gözlerini merakla büyücünün yüzüne çevirdi. Enigma Fairaen şimdiye kadar gördüğü elf erkekleri gibi güzel değildi, ama kesinlikle çekici bir adamdı. Uzun boynunun üzerinde her zaman dalgın görünen başının arkasındaki güneş, Cemelros’un gözlerini aldı. Küçük çocuk o ana kadar büyücünün yüzüne iyice bir bakmayı başaramadığını korkuyla fark etti. Başını tekrar salyangoza doğru eğerken kalp atışlarının aniden hızlandığını hissetti. Başbüyücü bir süre daha olduğu yerde dikilmeye devam etti. Sanki kimsenin duymadığı bir şarkıya eşlik ediyor gibi vücudunu yumuşak bir şekilde sağa sola sallıyordu. Cemelros bütün cesaretini toplayıp konuşmaya karar verdi:

+Onu kurtaracağım. Çünkü ben iyi bir çocuğum.

Aniden kıvranan salyangozu eline alıp üzerindeki karıncalara üfledi ve zavallı hayvanı yerden kaldırıp avucunun içinde zarar vermeden tuttu. Bir yandan da minik kafasıyla çevrede bir su birikintisi veya bir miktar çamur arıyordu. Birkaç adım ileride minik bir çamur birikintisi fark etti ve oraya doğru seğirtti. Başbüyücü de arkasından yumuşak ve yavaş adımlarla gelmekteydi. Çocuk çamur birikintisini biraz kurcalayıp içinde terkedilmiş bir salyangoz kabuğu bulmayı başardı. Daha sonra nazikçe tuttuğu salyangozu boş kabuğun yanına koydu ve onunla konuşmaya başladı:

+Hadi bakalım küçük salyangoz, bunu başarabilirsin, sadece diğer kabuğa geçmen gerekiyor.

Ezilmiş salyangoz, boş kabuğun yanında durmuş antenlerini uzatıyor ve çevresinde olan biteni salyangoz hızında anlamaya çalışıyordu. Enigma Fairaen tok sesiyle konuşmaya başladı:

O, ölecek çocuk. Kaderinde ölmek var, bunu göremiyor olman çok anlaşılabilir. Sen sadece ufak bir çocuksun.

Cemelros cevap vermedi. Kalp atışlarını kulaklarının içinde hissedebiliyordu. Bu yaralı salyangoza yardım etmek konusunda oldukça kararlıydı:

Ona yardım etmeye çalışmanı anlayabiliyorum. Ancak bunun kimseye faydası yok, üstelik o zavallı karıncaların yemeğini elinden aldın.

Cemelros, küçük kafasını kaldırmadan kızgınlıkla konuştu:

+Hayır! Ben iyi bir çocuğum ve salyangozu kurtaracağım. Karıncalar her zaman başka yiyecekler bulabilirler.

Şimdi, o salyangozu kurtarmak seni iyi bir çocuk yapmayacak. Zaten iyi bir çocuk olduğun düşüncesini nereden çıkardın?

+Büyüklerimin sözünü dinliyorum, yemeklerimi beğenmesem de yiyorum ve üstümü başımı kirletmiyorum. Akşam yataklara gittiğimizde sessizce uyumayı bekliyorum. Bütün bunlar benim iyi bir çocuk olduğumu gösteriyor. Hem Seran hanım da öyle dedi.

Demek ki, bu taşıyamayacağın yükü elflerden aldın. Hmmm, bu konuda şunu yapabiliriz, seni iyi bir çocuk olmaktan azad ediyorum Cemelros! Ben baş büyücüyüm ve bunu yapmaya yetkim var.

Cemelros kalbinin göğsünden çıkmak istercesine çarptığını hissedebiliyordu. Kısacık hayatında ilk defa bir yetişkine karşı çıkıyordu.

+Hayır dedim! Esas ben, iyi bir çocuk olmak istiyorum. Bu yüzden de bu salyangozu kurtaracağım.

Başbüyücü gülümsedi:

Bu kararlılık seni hayatta bir yerlere getirebilir Cemelros. Bu iyi bir özelliktir. Ama iyi bir çocuk olmak iyi bir özellik değildir. İnsan, doğuştan kötüdür. Kaosta yaşar ve kaosu yaşatır. Salyangozlar ve karıncalar da bu kaosa dahildir. Kaosun kendi planını uygulamasına izin vermek seni iyi bir çocuk yapabilir. Bu yüzden salyangozu karıncalara geri götürmeni öneririm. Hatta bunu yapmanı emrediyorum.

Küçük çocuk gözlerinden akan yaşlara hakim olamadı. Salyangoz hâlâ çevreyi inceliyordu. Ne yapması gerektiği konusunda kararsız gibiydi. Bir yerden bir başka yere sürünecek enerjisi bile yokmuş gibi görünüyordu. Çocuk bir büyüğün emrine karşı gelmek istemiyordu. İyi bir çocuk olmanın kurallarını yıkmaya hazır hissetmiyordu kendini. Ama elflerle yaşarken kimse ona böyle şeyler söylememişti. Aslında kimse onunla çok konuşmamıştı. Elfler onunla pek ilgilenmezler, ona diğer çocuklara davrandıkları gibi ilgili davranmazlardı. Yine de Cemelros, bakımevindeki elf hanımlarının gözüne girebilmek için diğer çocuklardan çok daha uslu davranırdı. Elfler onu bir çuval gibi bu yaşlı adama teslim etmişlerdi. “O senin kanından” demişti Seran hanım. Çocuk hem elf dili hem de insan dili konuşabiliyordu. “Her şey daha kolay olacak merak etme, onların dilinden de anlıyorsun hem. Onlar senin türün, yalnız olmazsın. Ayrıca elf olmadığın için seni geri getirmezler, sen iyi bir çocuksun” Seran hanımın söylediği sözler aklında dönüyordu Cemelros’un. Gözlerindeki yaşlar yüzünden salyangozu görmekte zorlanıyordu. Zaten çok da hareket etmiyor gibiydi.

Başbüyücü kafasını sağ arkaya hafifçe döndürdüğüne geriden takip eden lacivert cübbeli büyücülerden biri hızla bir sandalye getirdi. Büyücü yavaşça getirilen sandalyeye oturup çevresini inceledi. Kulenin bahçesi Ejder aylarına girerken harika olurdu. Hava gittikçe ısınmaya başlamış, elf aylarında nefes aldırmayan yağmurlar yavaşlamış ve doğa her zamanki mükemmel kaosun içinde sessizce yeşermeye devam ediyordu, ölmek için…

Bak çocuk, doğa hızla yeşeriyor, nereye gitmeye çalışıyor? Ölmeye elbette. Hayatta kalamayanlar için üzülmene gerek yok. Çünkü doğa mutlaka onları da kullanabileceği bir alana özel yaratmıştır. Tanrılarımız bizleri neden kendi suretlerinden yaratmıştır hiç düşündün mü? Cüceler değerli değersiz her türlü mineral ve madeni harika bir şekilde işleyebilirler. Bunun için kısa ve güçlü bir bedenleri vardır. Elfler doğayla iç içe yaşar ve ona hiç zarar vermezler. Ağaçları, ormanı kendi istedikleri şekillerde bükebilmek için onların gerçek isimleriyle seslenirler. Doğayı esir edebilecek güçleri olmasına rağmen bunu asla kötüye kullanmazlar. Bu adetlerinde yoktur ve hak ettiğinden fazlasını talep etmek ayıptır.

Cemelros, büyücüyle aynı anda mırıldandı. “Hak ettiğinden fazlasını talep etmek ayıptır.” Bu cümle her gece yemekten önce söyledikleri bir duadan alıntıydı.

Ancak insanlara gelirsen, durum değişir. Biliyorsun ki insanlar, Wimao’nun çocuklarıdır. Irkımız kaybetmeyi sevmez, adaletli ve merhamelidir. Bunlar Wimao’nun onur kodlarıdır. Bunları sana öğrettiler değil mi?

Çocuk kafasını kaldırmadan yavaşça başını salladı.

Eh… Demek bütün bunları biliyorsun. Öyleyse şu soruma da cevap verebilirsin herhalde: İnsan nedir de bütün ırklar içinde sadece insanlara merhametli, onurlu ve adaletli olmak görevleri verilmiştir?

Çocuğun ağlaması durmuştu. Enigma Fairaen’in sesinde şaşırtıcı biçimde sakinleştirici bir tını vardı. Çocuk bu defa yere oturup kafasını kaldırdı ve tekrar büyücünün yüzüne bakmaya çalıştı. Güneş hâlâ adamın başının arkasındaydı. Cemelros’un göz bebekleri küçülüp iğne başı kadar kaldı. Sağ gözündeki derin mavi ile sol gözündeki açık gri renkler büyüleyici bir biçimde ışıldıyordu. Başbüyücünün ağzının genişlediğini seçer gibi oldu.

+Çünkü bütün ırklar içinde sadece insan Wimao’nun onur kodlarını taşıyabilir, dedi çocuk kısık bir sesle.

Tam üstüne bastın! Biz diğer ırklardan daha zeki, daha çalışkan ve daha onurluyuz. Ne cüceler gibi derdimiz parlak taşlarımız olmuştur ne elfler gibi kendimizi beğenir, sanatla avunuruz. Yalnızca insanlar bütün bu gerçek görevleri yerine getirebilir ve kaosu içselleştirebilirler.

Çocuk gözlerini tekrar salyangoza çevirdi. Salyangoz, kendine göre bile yavaş hareket ediyor gibiydi. “Ölüyor” diye düşündü Cemelros.

+Peki ya ejderler?

Büyücünün yüzünden bir karaltı geçer gibi oldu. Gülümsemesi aniden soldu.

Ejderkinler, evet, muazzam yaratıklar, ama hastalar biliyorsun. Yani yaradılıştan. Çok kırılgan ruhları var. Her şeye üzülüyorlar. Elfler kadar sanata düşkün, cüceler kadar mükemmelin peşindeler. Çok güçlüler, çok bilgeler ve hak etmedikleri kadar uzun yaşıyorlar. Ancak görüyorsun ki çok zayıflar. Çünkü kaos böyledir; bir elden bahşeder, diğer elden mahveder. Neyse ki biz, Wolvienkinler, onları da mükemmel hale getirmeye çabalıyoruz. Gördüğün gibi bir salyangoz ölebilir, ama binlerce karınca bu sayede hayatta kalabilir. Ejderkinler de amacımıza muazzam hizmetlerde bulunuyorlar. İnan bana Persephone üzerinde hiç bir yaratık boşa varolmamıştır. Yeter ki gerçek amaçlarını bulmayı becerebil.

Cemelros, artık hareket etmeyen salyangoza dikkatle baktı. Ölmüştü veya ölmek üzereydi. Onu koyduğu yerden biraz bile hareket etmemişti. Başbüyücü haklıydı, onu kurtarmanın yolu yoktu. Böyle bir ihtimal hiç olmamıştı.

+Nereden bildiniz, diye sordu çocuk.

Neyi, diye cevap verdi büyücü.

+Yaşamayacağını? Salyangozun kurtulamayacağını nereden bildiniz?

Büyücü kısa bir kahkaha attı;

Ah benim küçük çocuğum, isteseydim o salyangozu kurtarabilirdim elbette. Ufacık bir salyangozun kabuğunu tamir etmek için düşünmem bile yeter.

Cemelros içinin keskin bir nefretle dolup taştığını hissetti. Gözleri tekrar yaşlarla doldu. Oturduğu yerden aniden ayağa kalkıp büyücüye vurmak için seyirdi. O anda nereden geldiğini anlamadığı küçük bir kız Cemelros’un bileğini kuvvetle kavradı. Bu kız beyaz, neredeyse saydam sayılabilecek bir yüze ve kıpkırmızı korkunç gözlere sahipti. Cemelros korkuyla gözbebeği olmayan bu gözlere bakakaldı. Büyücü zayıf elleriyle kızın saçlarını sevdi. Kız gözlerini kırpmadan Cemelros’un gözlerinin içine bakıyordu. Ancak sanki bu bakışlar küçük çocuğun kafasını delip geçiyor gibiydi.

Başbüyücü mutsuz bir tonla mırıldanırken sandalyesinden yavaşça kalktı.

İşte senin hatan bu çocuğum. Doğanı göz ardı edip, sana yüklenen şu sözde ‘lütufların’ altını doldurmaya çalışıyorsun. Ancak şanslısın, artık buradasın. Wolvienkinler sana içindeki gücü nasıl dışarı çıkarabileceğini öğretecekler. Salyangozun neden feda edilmesi gerektiğini, karıncaların aslında kime hizmet ettiğini anlatacaklar. Elbette ben de anlatacağım ve burada tanıştığın bu harika kızım Feralas da sana yardımcı olacak.

Kırmızı gözlü kızın bileğini gittikçe ısınan bir elle sıktığını fark eden Cemelros korkusuna yenik düştü. Pantolonundan akan sıcak sıvının ayakkabılarına dolmaya başladığını hissetti. Yerinde donmuş gibiydi, sanki istese de bir daha asla hareket edemeyecek bir heykel gibi.

Burada herkes mükemmeldir. Sen de öyle olacaksın. Asla kaybetmeyeceksin ve kazandığın her şey nihai iyiliğe hizmet edecektir.

Küçük çocuk sanki vücudunda kalan son enerjiyle karşı çıkmak istedi. Kırmızı gözlü kızın sıktığı bileği gittikçe acımakta ve yanmaktaydı. Yanık bileğinin kokusu burnuna dolmuştu.

+Bir canlıyı öldürmek nasıl iyiye hizmet edebilir, diye sordu sıktığı dişlerinin arasından.

Başbüyücü bir süre Feralas’a baktı. Feralas Cemelros’un bileğini bıraktı. Çocuğun bileğinde bilezik şeklinde bir yanık izi oluşmuştu. Cemelros bileği bırakılınca bütün gücü bitmiş gibi toprağın üstüne yığıldı.

İyi nedir, dedi başbüyücü Feralas’a dönerek.

Feralas kırmızı bakışlarını başbüyücüye çevirmeden monoton bir sesle cevap verdi,

+Bir davranışın iyi veya kötü olması mümkün değildir. Sadece sonuçların hizmet ettiği durumlar iyi veya kötü olabilir.

Cemelros gözyaşlarını silerken “merhametli olman gerekirken bir canlıyı ölüme terk etmek kötüdür” diye tısladı.

Başbüyücü dilini damağına çarptırarak “cık cık cık” dedi.

Çok yazık çocuk. Aklın var ama kullanmıyorsun. İyi neden iyidir? Wimao öyle söylediği için mi? Yoksa o davranış iyi olduğu için mi Wimao onun iyi olduğunu söylemiştir? Eğer Wimao ona iyi dediyse neden kötünün olmadığı bir dünya yaratmamıştır? Peki o iyi olduğu için Wimao ona iyi dediyse o zaman iyinin tanımını kim yapmıştır? Wimao merhamet et derken, ölmek üzere olan bir salyangozu boş yere acı çektirmeye devam etmeni istemediyse neden ona yardım edecek olan sen olduğun halde bana büyü güçleri vermiştir? Hayatta hiç bir şey nedensiz değildir. Bu, kızım Feralas neden bir yarasa kadar kör, ama aynı zamanda ve aynı rahimden doğan kardeşi normal bir çocuk gibi görebiliyor? Bu durumda tanrılar kötü olabilir mi? Anneni de babanı da sen çok küçükken senden alan tanrılar neden sana acımadılar? Hiç bilmediğin bir toprakta, seni içine kabul etmeyen kendini beğenmiş züppe elflerin içinde neden onlar gibi olmaya çalışıp olamayarak büyüdün? Neden salyangoza merhamet eden tanrılar sana merhamet etmediler? Neden çocuk? Cevabın var mı?

Cemelros ne söyleyeceğini bilemiyordu. Zihninde düşünceler yarışıyordu. O herkese ve her şeye merhamet ederken ve hep iyi çocuk olmaya çalışırken tanrılar neden ona merhamet etmemişti?

Biz burada merhamet etmeyiz. Kaosun olması gerektiği gibi olmasına izin verirken sadece nihai iyilik için onu biraz manipüle ederiz. Böylece gelecekte herkese eşit derecede merhamet edileceğinden emin oluruz. İnsan içinde hem iyiyi hem de kötüyü barındırır, bu yüzden diğer ırklardan üstündür. Sen nihai iyilik amacıyla ne yaparsan yap, sonuçta iyilik hakim olacaktır. Arada takip ettiğin adımların nasıl algılandığı, tamamen hangi açıdan baktığınla ilgilidir.

Cemelros’un zihninde basit bir ışık doğdu, Tanrı kötüyü emretmez. Sanki başbüyücü bu düşünceyi duymuş gibi konuşmaya devam etti.

Öyleyse tanrı ölmeni istiyor çocuk. Burada seni öldürüverelim bitsin.

Feralas aniden alev gibi sıcak ellerini Cemelros’un boynuna sardı. Çocuk aniden nefesinin kesildiğini hissetti. Baş büyücü ilk defa yüzünü çocuğun yüzüne yaklaştırdı ve koyu mor gözlerini çocuğun gözlerine kilitledi. Nefret dolu bir sesle konuşmaya devam etti.

Sen bir mutasyonsun, doğada olmayan bir seçenek. Bir yaratık, bir hata. Ne elfsin ne insan. Ne oraya sığabilirsin ne de buraya. Aslında hiç varolmaman gerekirdi. Ama işte buradasın. Doğaya bir kötülük, geleceğe bir tehdit. Senin çocukların ne olacak? Elf mi? İnsan mı? Sovana’ya mı tapacaklar Wimao’ya mı? Varlığını devam ettirmen herkes için bir tehdit, öyleyse nihai iyilik için ölmelisin!

Cemelros bayılmak üzere olduğunu hissediyordu. Zihninden geçen tek düşünce, nihai iyilik için ölmesi gerektiğiydi. Feralas Cemelros’un boğazını bıraktı, Enigma Fairaen çocuğu kucağına aldı. Sandalyesine oturarak ufak tefek çocuğu kucağına yatırdı ve gözlerinin içine baktı:

Ama ölmeyeceksin. Yaşayacak ve Wolvienkinlere nihai iyiliğe ulaşabilmeleri için hizmet edeceksin.

+Ölmeyeceğim ve hizmet edeceğim, diye tekrarladı yarı baygın çocuk.

Evet, işte böyle olacak, dedi Enigma Fairaen ve lacivert cübbelli büyücülerden birinin getirdiği minik şişedeki kırmızı sıvıyı çocuğun dudaklarının içine döktü.

Çocuk ne olduğunu bilmediği bu tatlı sıvıyı içtiğinde kendini yeniden doğmuş ve enerjik hissetti. İçinde bir şeylerin değişmeye başladığını fark etti. Evet, iyilik ve kötülük diye bir şey yoktu; plan vardı. Cemelros, planı zihninde görebiliyordu.