Eyter’de ağızdan ağıza yayılan belli başlı kültürel öğeler;
Oyunlarımız
Bilirsiniz, biz bu topraklarda konuşmayı severiz. Huyum kurusun, ben daha bir severim. Derdi olan insanları toplar, nasıl çözülebilir buna bakarız. Bazen yeri gelir Aldaz’ımıza anlatırız. Bolca toplaşırız. Örneğin düğünler, Su Görümü derken toplanınca veya iki çay içer iken bazı oyunlar oynarız. Bunlardan bazılarını anlatmak istiyorum.
Boğançay Oyunları
Boğançay Yarışı: Bizim deli nehrin akıntısında bazen gençler kendilerini kanıtlamak için karşıya yüzmeye çalışır. Bazı yaşlılar da kendilerinin genç olduklarını kanıtlamaya kalkışabilir tabii. Zordur, tehlikelidir. Hele de kış sonrası akıntı çok fenadır. Ama balıkçıların yetiştiği bu güzel kasabamızda asıl güzel olanı da akıntı fazlayken olur. O günler kasaba halkı olayı izlemek için yemeğini, çayını alır dere kenarına kurulur. Bahisler biraz duyulur ve bazı balıkçılar sorumlu davranarak derenin denizle buluştuğu yerde dururlar. Biri akıntıya dayanamazsa kendini yengeç yemi olarak bulmasın diye.
Taş sektirme: Bu oyun ise çok da yüzemeyenlerimizin oynadığı bir oyundur. Basitçe taşı atarak suyun üstünde sektirmeye çalışıyorsunuz. Genelde çok içmeyi seven dere veya sahil kenarında sohbet eden ve sonraki içkiyi ötekine aldırtmak isteyenlerin oyunudur. “Yediyi geç sana bira geçemezsen sen bana” misali bir sohbeti rahatlıkla duyabilirsiniz.
Sazsazan Avı (Dere Lordu Yarışması): Veeee şimdi karşınızda en özeli! En güzeli! Oyunların yılda bir defa ancak oynanabileni! Ne zaman ki Sazsazanları yumurtadan çıkar ve bir balıkçı ilk Sazsazanı’nı çeker, işte o vakit bu oyun başlar. Eskiler, bu oyunu Kanatlı Sazsazanı çekildiğinde oynandığını söylerler. Ama son 7-8 senedir Kanatlısı pek çıkmıyor ya da biz oyunu oynama konusunda acele ediyoruz.
Yetişkin Dişi Kanatlı Sazsazanı yaklaşık yarım metredir.
Oyun basit ama kültürü derin aslında. Önce oraları anlatacağım. İlk Çekilen Sazsazanı değerlidir buralarda. Bazı ailelerin evlerinde de görebilirsiniz balık iskeleti veya balık kafası tılsım yapılmış, duvarda falan durur. “Bela kovar, şifa verir, bereket getirir” derdi ananem. Heh! İşte tam bu güzel inancımız sebebiyle ilk Sazsazanı’nı da almak isteyen çoktur ve bu yarışma sırasında bir yandan da açık arttırma yapılır.
Ödül: Açık arttırma sırasında kazanılan paranın yarısı balıkçıya diğer yarısı da yarışmayı kazanan yiğit şahsa gider.
Yarışmanın kendisi ise şu şekildedir;
- Yarışmacılar balık haline gider, Sazsazanı avcısını bulur yarışmaya kaydolurlar.
- Ardından şehrin kuzey taraflarında Sazsazanı Avcısının belirlediği bir yerde nehre girerler. Genelde seçilen yer balıklar da rahat görülsün diye nehrin korkunç olmayan bir şelalesi olur. Genelde.
- Yarışmacılar vücutlarıyla (çoğunlukla elleri ile) Sazsazanı yakalamaya çalışırlar.
- Yakalayan kazanır.
Bu sanıldığından daha zordur yalnız. Yarım metre büyüklüğünde (daha büyükleri de görülmüş) 10-20 kilo arasında olabilen (daha ağırları da görülmüş!!!!) bu sazanlar hem yağlıdır, elinizden kayar; hem hızlıdır, sizden kaçar. Hâlâ mı kolay geliyor? Bir de dizinize kadar Doğançay’ın soğuğunu ve akıntısı göğüslediğinizi düşünün. Balığı yakalayacağım diye suya dalıp öndeki kayayı görmeyip kafayı yaranı da gördü bu gözler, hey gidi… Nuhoların Derian… Çok da korkmayın, Sazsazanı vakti çok güçlü olmaz akıntı.Genelde.
Her şey yolunda gitti ve bu delikanlı balığı yakaladınız ve savaştınız ve bunu bizlere gösterdiniz ya, işte o zaman görün şamatayı! Öncelikle bolca gülen yüz ile karşılaşırsınız. Cebinize yarışmanın ödülü girer. Sonra da o gün yediğinizi içtiğinizi size harcatmazlar. Civar köylerden bile gelen olur hem izlemeye hem kozlarını yarışmada paylaşmaya. İşte öyle bir eğlence!
Bir de küçük bir detay var; sizin yakaladığınız sazana n’oluyor? Dere Lordu (kazanan şahsa taktığımız lakap), kültürümüzü uygulamak isterse, yakaladığı balığı sevdiği birine verir. Bu şahıs, silah dostunuz, aşkınız, anneniz yahut borçlu hissettiğiniz bir tüccar olabilir. Kalabalığın içinde birini onurlandırmak istiyorsanız güzel bir fırsattır bu.
Tebrikler, artık birilerinin size Dere Lordu demesine hazır olun! 5-6 güne unutuyorlar gerçi, çok da burnunuz kalkmasın. Benim bu güzel anlatımım sayesinde kazandığınızı da unutmayın. 3-5 bi’ şey atın, görün Kino kardeşinizi.
Karada Oynanan Oyunlar
Kaz Dalaşı: Bu benim sevdiğim bir oyundur. “Heh, aferin! Bi de tüy diktin” diye bir lafımız vardır. Genelde sitem için söylenir. Bu lafın çıkmasını ya bu oyun sağladı ya da bu laftan sonra biri bu oyunu buldu. Marangozlarımız bunun tahtasını da yapıyor ama siz yere 6 tane yukardan çizgi 6 tane de yandan çizgi çekerek bir sürü kare yapıyorsunuz. Parasına oynuyorsanız kendinizi belirteceğiniz pul yerine direkt paranızı oyun sahasına koyarsınız. Oyun aslen iki kişiliktir kareler arttırılırsa 3-4 kişi de oynuyoruz biz. “Çoklukta bereket var” der atalar.
Oyunun amacı dikilen Kaz tüylerine çarpmadan ilerlemektir. Çarparsanız veya gideceğiniz bir yer kalmazsa oyunu kaybedersiniz. Kaz tüyleri artar ama bu da zar ve şans üzerine olur.
İki kişinin de küp şeklinde 6 yüzlü 1 tane zarı olur. En yüksek atan başlar ve ilk tüyü karelerden birine diker ve zarını atar ve attığı zar kadar ileri veya yana doğru ilerler. Çapraz gitmek yok. İkinci turdan sonra her oyuncu zar atmadan evvel kaç atacağınız bilmeyi dener. Örneğin “üç gelir üç, düşmanımın işi çok güç” dediniz ve attığınız zar da üç geldi! Ne güzel hem 3 kare ilerlemek zorundasınız hem de bir tüy daha dikme hakkı kazandınız. Bu şekilde kurbanımızı kaz tüyleriyle sarıp ilerletmediğimiz zaman oyunu kazanırız.
Attığınız zar kadar başladığınız yönde ilerlemek zorundasınız. Oyunun kenarlarına çarparsa pulunuz o zaman yön değiştirme hakkında sahipsiniz. Hangi yön olduğunu da müsait olan tarafa doğru siz seçebilirsiniz.
Düşmanın pulu üzerinden geçemezsiniz. Haliyle SITRATEJİ (Dromnej kelimesiymiş geçen ay öğrendim) yapabilirsiniz bu şekilde. Rakibi köşeye sıkıştırmak için güzel bir yöntem.
-Kino sevgi ve saygı ile bildirdi.
(Barış Akpınar)
.