Eraldo – YK’nın Perde Arkası vol.2

Almayı kabul ettiği işin ciddiyetinin farkındaydı. İşvereni, Yelbüken bölgesinde hatırı sayılır  miktarda toprağı olan ve sahip olduğu buğday tarlaları ile bir nevi bu bölgeyi doyuran kişi, Jacob Başak’ın ta kendisiydi. Hayatında hiçbir zaman zenginliğin dürüst yollardan kazanılamayacağını, şahsen tecrübe etmiş birisi olarak şimdi Sonçıkış denen bu kanunsuz kasabadaydı. Tarih sayfalarında belki adı birden çok geçmiş olsa da bugün, bu kasaba bambaşka bir nedenle dikkat çekiyordu. Çıkan altınlar. Kasabaya geldiğinden beri geçen 2-3 günde işi yapacağı yeri bulmuş, etrafını şöyle bir kolaçan etmişti. Kendisine görevi veren Jacob Başak ayrıca çok iyi bir bilgilendirme de yapmıştı. Ama onu asıl ilgilendiren satırlar şunlardı:

“Kayden Mavigök’ün adıma vereceği kutlama sırasında bu eve gireceksin, imzaladığımız anlaşma metnini kullanarak, sana vermiş olduğum anlaşmaya Kayden denen yalakanın imzasını ve mührünü geçireceksin.”

Jacob Başak’ın ne yollara başvurarak zengin olduğundan aşağı yukarı emin olmuştu, çünkü bu bölgedeki en iyi belge taklitçisi Eraldo’nun kendisiydi. En pahalısı da. Eraldo, başkalarının mallarını çalıp onları satmak yerine belgeleri kopyalamanın ve mühürleri taklit etmenin çok daha kazançlı olduğunu anladığı zaman oldukça gençti. Şimdi oldukça zaman geçmiş, işinde ve sanatında tam bir usta olmuştu. Yeraltı dünyasında Eraldo ismi ufak tefek işler için değil, çok daha büyük ve tehlikeli işlerle birlikte konuşuluyordu. Gerçek ismi bu değildi elbet. Ve herkesin kendisini bir erkek sanması, olayı kolaylaştırıyordu. Bu karanlık dünyada insanlar onu, Eraldo’nun iletişim kanalı olarak tanıyordu. Eraldo’yu bulmak isteyenler, kendisini bulmalı ve mesajlarını ona vermek zorundaydı. Kimliğini, kendisinden ziyade bakmak zorunda olduğu yeğeni için gizli tutmak istiyordu ama her zaman bu kadar şanslı olmamıştı. Soğuk havada garip bir his yaratan yarasına dokundu. Üstünden onca zaman geçmiş olsa da boynundaki derin kesiğin kalan izi, soğuk havada kendisini sürekli zonklayarak hatırlatıyordu. Rahatsızlık hissettirse de sahip olduğu bu izden ve hatırlattığı şeylerden dolayı gurur duyuyordu. “Kardeşimin ödediği bedelin yanında ufak bir meblağ.” diye düşündü, Kayden Mavigök’ün 2 katlı evini incelerken.

Bu yörenin eski evlerinden olduğu açıkça ortadaydı. Binanın iskeleti taştan yapılmış, sağlam ağaçlar kullanılmıştı. Zaman içinde burada atlattığı onca badire olsa da, bina bakım görmüştü. Mahalledeki diğer tüccarların da evlerinden kalır yanı olmadan, gururla dikiliyordu yapı; birkaç yüz metre ileride başlayan Fısıltı’daki enkazlara nispet yaparcasına. Evin etrafındaki geniş bahçede ise mevsime uyum sağlamış ancak belli ki toprağa pek de uyum sağlayamamış bir yarısı kuru, öbür yarısı ise hayatta kalmaya çalışan tek ağaç dışında büyük bir bitki yoktu. Bazı yerlerine baharın gelişiyle birlikte güzel çiçekler dikilebilirdi belki.

Eraldo yapıyı incelediğinde pencerelerin kilitlendiğini pek de şaşırmadan farketti. Bu model pencereler eski evlerde de bulunurdu ve her ne kadar basit yapıda olsalar da kilitlerini dışarıdan açmanın yolu yoktu. Bugün, bu gece, bu binadaki baloya katılması gerekiyordu. Eraldo davetli kimselerin ilerleyen saatlerde kasabaya geleceğini düşünüyordu. Jacob Başak kendisine bir davetiye vermemişti, belki her şeyi kendisi yapmak istemediği içindi bu belki de aklına gelmemişti. Eraldo üzerindeki eski püskü cübbeye iyice sarınıp, başını iyice örterken tıpkı bir dilenciymiş gibi beklemeye başladı.

Birkaç saat geçmişti belki de, davetlilerden bazıları gelmiş ve doğruca konağa geçmişti. Havanın kötü oluşu insanları etrafı gezmekten alıkoysa da, Eraldo kimi beklemesi gerektiğini biliyordu. Jacob Başak her ne kadar bu iş için müşterisi olsa da, Eraldo her müşterisini araştırırdı ve en nihayetinde beklediği davetli gelmişti. Jacob Başak’ın güzeller güzeli metresi, Ivonne. Ve tabi ki, yanında 2-3 tane daha kendisi kadar güzel olmayan kızlardan oluşan yalaka takımı. Bu tip kadınları tahmin etmek kolay olurdu. Etraflarında hükmedebilecekleri ve her fırsatta iltifat duyabilecekleri kişileri tutarlardı. “Bir eksik, bir fazla. Bir şey farketmez herhalde.” diye düşündü Eraldo ve pazar alanına doğru seyirten kadınları çaktırmadan takip etmeye başladı. Pazar alanında ne kadar oyalanacaklarını pek bilmese de, yol üstündeki Derya Neşesi Hanı’na girdi ve hızla odasına geçip üstüne hoş bir elbise geçirdi. Senelerdir aynı şeyi yapmaktan artık elleri kendiliğinden hareket ediyor, boynundaki yara izini kapatan ten rengi karışımı sürüyordu. Yakası yüksek elbisesi de yaranın görünürlüğünü azaltacaktı ve biraz da acele etmesi gerekiyordu. Son bir defa giysisini kontrol ettikten sonra çantasını da alıp çok da gösterişli olmayan bir kaftanı omuzlarından geçirdi ve handan ayrıldı. Ivonne ve yanındakileri, kısa bir bakınmanın ardından Sonçıkış’ın az sayıdaki mücevheratçılarından birisinden ayrılırken gördü ve o yöne doğru hareketlendi. Dükkana girmeden önce oradan çıkmakta olan Ivonne’a ve yanındakilere şöyle bir bakıp, burun kıvırdıktan sonra arkasını döndü. Henüz dükkanın kapısına uzanmıştı ki, Ivonne’un mahmur sesini duydu.

“Beğenemediğin bir şey mi oldu canım?”

Gerisi çorap söküğü gibi gelmişti. Hafif atışmalı bir sohbet, ufak dokundurmalar ve kendini kanıtlama isteği. Karşılıklı kahkahalar kısa süre içinde gelmiş ve Ivonne’un yanında partiye girmiş, tereyağından kıl çeker gibi işini halletmişti. Kayden Mavigök an itibariyle Papaya Kilisesi tarafından atılmış bir mühürle gerçekliği kanıtlanmış bir ticaret belgesi ile Jacob Başak’dan 5 yıl boyunca tahıl alacak, bunu da muazzam yüksek fiyatlarla yapacaktı.

“Ya da Jacob’a istediği her neyse onu verecek ve karşılığında üzerinde Kayden’in de imzası olan bu anlaşmayı geri alacak.”

Böyle çalışırdı büyük tüccarlar. Şantajın en geçerli hali buydu belki de. Kayden kendisinden çok daha büyük bir tüccarı katakulliye getirmek için imzaladığı anlaşma ile kendisini bitirmişti. Sabaha karşı birkaç gündür misafiri olduğu Elma Çiftlik’in sahipleri ile son kahvaltısını ederken kafasındaki tek soru işareti yeğeni Lili’nin hiçbir zaman çıkarmadığı ve annesinden yadigar olan kolyenin kızın boynunda olmayışıydı. Arkadaşına hediye verdiğini söylemişti kız ama, kimdi bu arkadaş?