Karanlık vardı. Her şeyden önce, sınırları olmayan, sessiz ve mutlak bir karanlık. O da karanlıkta yalnızca vardı. Hareketsiz, sessiz, yalnız ve ‘var’ olarak…
Ne olduğunu merak etti. Bu düşünce, karanlığın derinliklerinde yankılanarak bir ışığı doğurdu. Bilincini bildi ve etrafındaki enerjinin devinimini hissetti. Sınırları olmayan varlığının çevresinde dönüp duran sinekler gibiydiler: Küçük, dağınık ve kaotik. İki küçük çocuk gibi, birbirlerini kovalayan iki enerji… Vortex hızlandı, sinekler birbirlerine yaklaştı, çarptı ve algıyı kör eden ilk ışık doğdu.
Işığın küçülmesini istedi ve ışık, söz dinlercesine küçüldü. Küçük, sarı bir topa dönüştü ve kendi içinde durmadan kıpırdanmaya başladı. Bu küçük varlığın devinimini izlerken, bilincindeki sıcak merak, yerini tuhaf bir huzursuzluğa bıraktı. Işık topunun yüzeyinde, renkler sürekli deviniyor, şekiller birbirini kovalıyordu. Bilincindeki hisler çevresindeki her şeye bulaşıyordu. Sadece ışık topunu değil, etrafında titreşen her şeyi biliyordu. Her şeyi kontrol edebildiğini de tam o anda bildi. Sineklerden birine yöneldi. Yalnızca düşünerek ona dokundu, sanki onu kavrayıp sıktı. Küçük varlık, bir anlığına çırpınır gibi oldu, sonra enerji patlamasıyla dağıldı. Çevresinde yankılanan dalgalar büyüdü, kontrolsüz bir kaos doğurdu. Önce korktu, ama ardından… bir kahkaha attı. Daha fazla sineğe uzandı. Bu sefer onları bir araya toplayıp bir girdap oluşturdu. Sanki her şey onun bilincinin etrafında eğilip bükülmek için varolmuştu. Ama sinekler çırpınıyordu ve çırpınışları ürkütücü bir melodiye dönüşüyordu. Bu melodi, karanlıkta yankılanarak devasa bir koro gibi yükseldi.
Derin lacivert bir sonsuzluk gördü: Küçük ışık toplarının dansıyla parlayan bir boşluktu bu. Birisi, etrafında halkalar taşıyor, sessizce dönüyor, dönüyordu. Diğerleri kendi içinde çalkalanan renk girdaplarıyla deviniyordu; bir tanesi, sarı ve siyah dalgaların bitmek bilmeyen bir karmaşasıydı. Lacivertin derinliklerinde, bu eşsiz topların her birinin belli bir yöne doğru akıyor olduğunu fark etti. Bu devinim düzenliydi, sanki görünmeyen bir gücün itmesiyle ilerleyen bir nehir gibi. Kendi içlerinde fısıldayan birer hikâye gibiydiler; bu hikâyeleri henüz bilmediğini, ama hepsini öğrenmek istediğini hissetti.
Zwar’elyn, varlığının tamamına hakim olduğunda, çevresindeki karanlık, enerji sinekleri, büyük toplar ve derin boşlukların kendisinin birer parçası olduğunu fark etti. Sonsuz bir varlık olarak yalnızdı. Bu yalnızlık neydi? Sonsuzluğun her köşesini inceleyerek, kendisinin bu engin güzellikteki varlık içinde yalnızlık hisseden tek bilinç olduğunu anladı. Halbuki burası korkutucu büyüklükte ve büyüleyici bir yerdi. Zwar’elyn bütün sonsuzluğu kaplayan bir korku hissetti: Eğer bu yalnızlığı paylaşabileceği bir varlık olsaydı… Düşünmek ve konuşmak için… Belki birlikte… Var olmak… Bu fikir zihninde süzülürken, karanlığın derinliklerinde başka bir bilinç belirdi.
“Neresi burası?” diye sordu yeni beliren varlık, enerjisinin titreşimleri hafifçe yayılarak.
“Bilmem” dedi Zwar’elyn, titreşimlerini yumuşatarak. “Bir isim düşünmedim“.
“Ben kimim?“
“Senin adın Fae’shyl“.
Fae’shyl bir an durakladı, titreşimleri dalgalanarak yayıldı. “Değişik bir tınısı var. Ne anlama geliyor?“
“Ne anlama gelmesini istersin?” Zwar’elyn’in enerjisi hafifçe yoğunlaştı, etrafında yumuşak bir ışık dalgası oluştu.
“Sen kimsin?“
“Ben senim. Sen de ben. Benim adım Zwar’elyn“.
“Senin adın ne anlama geliyor?“
“İsmim, yaratıcı demek“.
“Yaaa… Bunu sana kim söyledi?“
“Kendim. İsmimin anlamını ben koydum. Şey… Görüyorsun ya, burada sen ve benden başka hiçbir şey yok“.
“Ama ışık topları var?!“
“Onlar canlı değil. Yani… Bizim gibi bilinçleri yok, demek istedim“.
“Burada ne yapıyorsun peki?“
“Bu ışık toplarını yaratıp onları izliyorum. Onları yaratmam için sadece hayal etmem yeterli oluyor“.
“Beni de sen mi yarattın?“
“Sanırım evet. Bir an için zihnimde keşke benim gibi bir zihin daha olsa diyordum“.
Fae’shyl bir anlığına sessiz kaldı, sonra enerjisinden yayılan ince bir melodiyle konuştu: “Aklımdan geçen bir ışık topu hüzmesi var. Ya da adına her ne diyorsan. Sahi, ne bunlar?“
Tam o anda, Fae’shyl’in zihninden çıkan bir galaksi sistemi oracıkta var oldu.
“Ha, onlar mı? Bu ışık topları birleşip birbirlerinin çevresinde dans ediyorlar. Çevrendeki enerjiyi hisset. Burada her şey birbirinin çevresinde dans ediyor. Bitip tükenmeyen enerjik bir dans bu“.
“Biz de dans edelim mi, Zwar’elyn?” Fae’shyl’in titreşimleri yoğunlaşarak yayıldı.
Zwar’elyn’in varlığı ince bir ışık hüzmesiyle dalgalandı: “Bunu sormanı bekliyordum” dedi, sesi evrenin derinliklerinde yankılanan melodik bir armoni haline dönüşerek.
Zwar’elyn ve Fae’shyl, birbirlerinin bilinçleri içinde var olmuşlardı. Zaman geçtikçe, Fae’shyl’in bilinci, Zwar’elyn’in sonsuz varlığında bir virüs gibi yayılmaya başladı. Bu yayılma, bir enerji dalgasının sessizce büyüyüp yayıldığı bir anı andırıyordu. Her şey aynı bilinçten doğmuş olsa da, zihinlerinde farklı düşünceler filizlenmeye başlamıştı. Fae’shyl müziği düşündü; Zwar’elyn ise matematiği. Fae’shyl’in melodileri, kaostan sıyrılarak bir düzenin içinde akmaya başladı. Zwar’elyn’in aklında şekillenen sanat, başlangıçtaki kaba hatlarından kurtulup detayların mükemmel uyumunda var oldu.
Zwar’elyn, etrafındaki enerjilere baktı. Işık toplarının dansını izlerken bir fikri doğurdu: “Bir gezegen yapacağım“. Sessizce bir ışık topunun yanında küçük bir gezegen inşa etmeye koyuldu.
“Bak Fae’shyl” dedi sonunda. “Işık sıcak. Burada çok güzel bir gezegen yapacağım“.
Fae’shyl, Zwar’elyn’in yarattığı şeye uzun bir süre baktı.
“Bu gezegen bizim gibi değil” dedi, sesindeki titreşimler bir melodiye dönüşerek. “Dans edecek kimsesi yok. Bir başına yalnız“.
Zwar’elyn, Fae’shyl’in bu sözlerini duyunca bir an duraksadı. Sözleri, çevresindeki enerjilerde yankılanarak ona geri döndü.
“Öyleyse sen de ona bir dans arkadaşı yapabilirsin” dedi sonunda. Enerjisindeki dalgalanma bir onay gibiydi.
Fae’shyl, Zwar’elyn’in önerisini düşündü. Onun gibi bir varlık yaratmanın fikriyle doldu. “Ama aynı olmayacak” diye mırıldandı kendi kendine. Zihninde bir şekil belirdi. Ateşsiz, donuk ve huzurlu bir top… Fae’shyl bu fikri zihninde yoğururken, varoluşun derinliklerinden bir ay şekillendi.
“Şuna bak!” dedi Fae’shyl, heyecanla. “Seninki gibi ateşten olmasını istemiyorum. Senin ateş topun bu gezegenin çevresinde dönsün ve benim ateşsiz topum da onu takip etsin. Aynı bizim dansımız gibi“.
Zwar’elyn, ayın yüzeyine dikkatle baktı. Donuk beyazlığı büyüleyiciydi. Işık topunu, ayın yüzeyine doğru eğdi ve yumuşak bir ışık huzmesiyle ayın bir kısmını aydınlattı. Beyaz yüzey, bir anda inci gibi parlamaya başladı. Bu görüntü, Zwar’elyn ve Fae’shyl’i bir anlığına sessizliğe sürükledi. Sadece birbirlerinin varlığını hissediyor, enerjilerindeki sıcaklıkta eriyorlardı.
Yeni gezegenin etrafında dans etmeye başladılar. Dansları, gezegene hareket kattı. Toprak yerinden oynadı, sertleşti, yükseldi, parçalandı ve birleşti. Dağlar, ovalar, vadiler ve uçurumlar oluştu. Bu dönüşüm, yaratıcılarını hem hayran bıraktı hem de büyüledi.
Dansları sona erdiğinde, Zwar’elyn ve Fae’shyl, dağlardan birinin tepesine yaklaştılar. Zwar’elyn’in varlığı bir an için duraksadı. Zihninde ilk kez ağırlığını hissetti. Ağırlık, formu getirdi. Form, yerçekimini. Varlığının sonsuzluğunda kıvranan bu yeni fikir, ona bilinçli bir yön verdi. Yavaşça, dağın tepesindeki bir çıkıntıya indi. Ayaklarının altı karanlıkla karışmış taşlara dokunduğu anda, kendi sonsuzluğunun gezegenin titreyen yüzeyine oturduğunu hissetti.
“Bunu sen mi yaptın, Fae’shyl?” diye sordu, enerjisinde bir titreme hissedilerek.
“Evet” dedi Fae’shyl. “Bu güzel şeyin yıkılmasını istemedim“.
“Bunlar nedir sence?” diye sordu Zwar’elyn, gözlerini gezegenin yeni şekillenmiş dokularına dikerken.
O anda Fae’shyl’in varlığı bir kez daha değişti. Sessizce fiziksel bir forma büründü. Ellerini uzattı, parmaklarının arasında bir avuç toprak aldı. Parmaklar, ilk kez bir şekil kazandı. Zwar’elyn şaşkınlıkla ellerine baktı, sonra Fae’shyl’e döndü:
“Bana benzemiyorsun artık, Fae’shyl… Bu şekli hemen değiştir!“
Fae’shyl başını iki yana salladı. “Hayır! Biz aynıyız, Zwar’elyn. Sadece ben böyle görünmek istedim. Senin şeklin… öyle olmak istemedim“.
Zwar’elyn’in varlığında bir titreşim oluştu. İçinde derin, ağır bir üzüntü yükseldi. Ellerini yüzüne götürdü, kendisini yokladı.
“Neye benziyorum, Fae’shyl? Bana tarif et.“
Fae’shyl, gözlerini onun üzerine sabitledi: “Benden daha uzun ve daha genişsin. Işık toplarından oluşuyorsun. Ve bak…“
Yakındaki bir kayanın gölgesini gösterdi: “Arkana bak. İşte orada… Böyle bir ışıksızlık var.“
Zwar’elyn arkasına döndü. Gölgesini ilk kez gördü. Uzun bir silüetti; tepeden savrulan sicimlerle örtülüydü. Ellerini başına götürdü, o sicimlerden birini tuttu ve çekip kopardı. Avucunda, bir anlığına ışık toplarından oluşan o sicim titreşti, ardından yeniden avcundaki ışığa karıştı.
Fae’shyl ise bu sırada avuçlarındaki toprağı sıkıyordu. Toprak, enerjisine karşılık verdi. Parmaklarının arasında parlayan, düzgün yüzeyli bir maddeye dönüştü. İlk kez bu maddenin yansımasında kendini gördü.
Varlığının sınırlarını fark etti. İncecik ipliklerin bir arada tuttuğu ışık toplarından oluşuyordu. Ana sicimden çıkan iki daha ince kol, ellerine bağlanıyordu. Parmakları beş ayrı ışık ipliğiyle uzuyordu. Bu bedenin tepe noktasından çıkan başka bir sicim başını taşıyordu. Ayakları ise iki yana açılmış ve toprağa değen kalın bağlarla şekillenmişti.
Fae’shyl zihninde yeni kelimeler yarattı: “Kol”, “ayak”, “parmak”, “göz”, “yüz”… Bu kelimeler titreşimlerle Zwar’elyn’in zihnine ulaştı. Zwar’elyn kelimeleri duyduğu anda içsel fırtınası yatıştı. Üzüntüsü geri çekildi.
“Demek farklı değilmişiz, Fae’shyl… Bu beni öylesine üzmüştü ki!“
“Biliyorum, Zwar’elyn. Senin üzüntün, benim de üzüntüm oldu“.
“Bu çok korkunç bir histi, Fae’shyl. Bunu kimse hissetmemeli“.
“Bütün bunlara bir isim bulmalıyız, Zwar’elyn. Böylece onları tanımlarız. Tanımlarsak, anlarız“.
Zwar’elyn başını salladı. Fae’shyl’e hak verdi. Zaten, zihnine dolan bu yeni kelimeler yüreğine su serpmişti. Anladı ki isimler, maddelerin özünü tanımlıyordu. Ve belki de tanımak, yalnızlığı azaltıyordu.
Işık azalana kadar isimler buldular. Işığın yokluğunda ise daha da fazlasını.
Ve böylece… Yeni gezegen Persephone şekillenmeye başladı.