Aşkım, Solucan Olsam Beni Yine Sever Miydin?

Bu yazımda binlerce yıldır süregelen, insanlık tarihinin en eski ve en kadim sorusuna cevap bulmaya çalışacağız: Aşkım, solucan olsam beni yine sever miydin?

Dune Tanrı İmparatoru II. Leto Atreides

İnsanlık için, insanlığından vazgeçen, bedenini ve ruhunu insanlığa kurban eden, binlerce yıl boyunca despot ve tiran olarak anılmayı göze alan, gerçek Kwisatz Haderach, Muad’Dib’in oğlu, Tanrı İmparator 2. Leto Atreides…

Yüce Tanrı Dur, Tiran, Padişah İmparator, Tanrı Solucan, Kadim Solucan, Peygamber ve daha nice sıfatla anılan, insanlık tarihinin ilk ve tek Tanrı İmparatoru 2. Leto, Atreides İmparatorluğunun 3. ve son imparatorudur. Padişah İmparator Paul Atreides ve Chani Kynes’in ikiz çocuklarından küçük olanıdır. Ablası ismini savaş ganimetinden alan Ganimet Atreides, halası ise ”Hilkat Garibesi” diye anılan Alia Atreides’tir. Paul, oğluna babasının ve henüz bir bebekken öldürülen ilk erkek çocuğunun adı olan Leto ismini layık görmüştür. 

Tıpkı Alia’da olduğu gibi Leto ve Ganimet de henüz annelerinin karnında bir fetüs iken, yüksek dozajlarda baharata maruz kalınca bilinçleri uyandı ve tüm atalarının anıları zihinlerine hücum etti. İkiz kardeşler, henüz bir bebekken milyarlarca yetişkinin anısına ve tecrübesine sahip yetişkinler olarak Dune’a teşrif ettiler. 


”Ben atalarımızın toplamıyım, onları içimde yaşatan arenayım; bundan kimsenin şüphesi olmasın. Onlar benim hücrelerim ben de onların bedeniyim. Uyanmak için beni seçtiler. Deneyimleri bana ait! Damıtılmış bilgileri bana miras kaldı. Ben o milyarlarca insanın toplamıyım”

-Çalıntı Günlükler

Muad’Dib’in hain bir suikastten sonra gözlerini yitirip Fremen adetleri gereği kendini çöle teslim etmesinden sonra Leto’nun halası Alia Atreides, İmparatorluk Naibi olarak tahta oturur. Ancak Alia da henüz bir fetüs iken annesi Jessica tarafından baharata maruz kalmış ve Bene Gesserit’in deyimiyle bir ”Hilkat Garibesi” olarak doğmuştur. Bene Gesserit’in bu ritüeli yasaklamasının altında yatan neden oldukça basit ve mantığa uygundur. Bir bebeğin zihnine yer eden yetişkinler, bir güç savaşına tutuşacak, bedeni ele geçirmeye çalışacak ve henüz kendi zihnini savunamayacak yaşta olan çocuğun zihnini ele geçirecek ve kendi emelleri uğruna bir kukla gibi kullanacaktır. Bu güç savaşı sürüp dururken; henüz kendi kişiliği ve kimliği oturmamış olan çocuk ise bu savaşın karmaşasında yitip gidecek, kendi benliğini yitirecektir. 

Alia da henüz bir çocukken dedesi Baron Vladimir Harkonnen tarafından yavaş yavaş ele geçirilmekteydi. Alia Atreides artık bir yetişkindi lakin içindeki buyurgan ses, giderek yükseliyor ve git gide kendi sesini bastırıyordu. Caladan’dan Arrakis’e gelen annesi Jessica ise Alia’nın tavırlarından ve yönetim şeklinden rahatsızdı.


”Sana doğru haberler veren kişileri cezalandırırsan, yanında sadece duymak istediklerini söyleyenler kalır. Bir insanın kendi yansımalarının pisliğinde çürümesi kadar zehirleyici bir şey yoktur.”

-Leydi Jessica

Alia’nın kendi yansımalarının pisliğinde çürümeye başladığını fark eden Jessica, ikizleri korumak için sadık Fremenlerle işbirliği yapmaya çalıştı. Bu esnada yavaş yavaş güçleri uyanan Leto, babasının kaderine ortak olmuştu, ancak Leto’nun Paul’den bir farkı vardı. İnsanlığı bekleyen tehlikeyi görmekle kalmamış, onu bertaraf etmeye karar kılmıştı. Ademoğlunu karanlıktan kurtaracak ve Altın Yol’un aydınlattığı dar patikaya sürükleyecekti. Bunu başarabilmesi için vazgeçeceklerini düşündükçe minik bedenindeki göğsü sıkışıyor, cehennem sıcaklarında dahi ürperiyor; bu yükü tahayyül ettikçe tir tir titriyordu.

Alia ve Fremenler zamanla Muad’Dib’in öğretilerini unutmaya, o öğretilerden yüz çevirmeye başladılar. Alia’nın içinde yükselen Baron’un sesi ve güç aşkı, ona istemedeği şeyler yaptırmaktaydı. Fremenler gitgide daha da fanatikleşmiş, Alia’ya ve kendini çöle kurban eden Muad’Dib’e adeta tapar hale gelmişti. Muad’Dib’in öğretileri skolastiklerin, batıl inançlıların ve ahlaksızların elinde oyuncak haline gelmişti. Bu sırada Arrakis sokaklarında ve pazarlarında yeni ve güçlü bir ses yükselmekteydi: Kör bir Vaiz’in sesi…

Vaiz: ”Ben efsaneleri ve düşleri anlatırım!” diye bağırdı.
”Ama size matem vaktinde geldim. Yoksa rahatsız mı oldunuz? Ben, ruhlarınızı sarsmaya geldim!”

Kör vaiz, genç Fremen rehberiyle sokak sokak geziyor, değneğini yere vurup halka vaazlar veriyordu. Hitabeti oldukça güçlü olan bu esrarengiz figür Fremenler tarafından kutsal kabul edilen Alia’yı korkusuzca eleştiriyor ve insanların Muad’Dib’in öğretilerini terk ettiğini, ona sırtlarını döndüğünü haykırıyordu. 


‘Muad’Dib’in ruhu sadece sözlerden, onun adına çıkarılan kanunların kağıda dökülmesinden ibaret değildir. Muad’Dib her zaman için insanın kibirli erk sahiplerine, şarlatanlara ve dogmacı fanatiklere karşı içten içe duyduğu öfke olmalıdır. Bu öfkeye kulak verilmelidir, çünkü Muad’Dib’in bize verdiği en büyük ders şudur: İnsanlar ancak toplumsal adalet varken kardeşçe yaşayabilir.”

-Fedaykin Ahdi

Vaizin sesi gitgide yükselip her köşe başında yankılanıyordu. Bu esnada Corrino Hanedanı’nın başarısız suikast girişiminden kurtulan Leto ve Ganimet gizli bir plan yaptılar. Kendini hipnoz ederek Leto’nun öldüğüne kendisini dahi inandıran Ganimet, halasının yanına geri döndü ve bu acı haberi tüm imparatorluğa yaydı. Bu esnada çölün derinliklerinde inzivaya çekilen Leto, planını usulca uygulamaya koyarak çölün gücünü ve kudretini benimsemeye başladı.

Leto iç geçirdi. Babasına sırt çevirmesi, bir tanrıya ihanet etmek gibiydi. Ama Atreides İmparatorluğunun silkinip kendine gelmeye ihtiyacı vardı. Paul’ün kehanet hayalindeki en kötü olasılık gerçekleşmişti. Bu imparatorluk, insanları gözünü kırpmadan, hiç düşünmeden öldürüyordu. Dinsel çılgınlık zembereği gerilmişti ve boşalmasına az kalmıştı. Leto ‘‘Babamın kehanetinde kısılı kaldık” diye düşündü. Bu çılgınlıktan çıkış yollarından birinin Altın Yol olduğunu biliyordu. Bunu babası da görmüştü. Ama insanoğlu o Altın Yol’dan geçtikten sonra dönüp geriye baktığında Muad’Dib’in çağını bile daha güzel bulabilirdi. İnsanoğlu Muad’Dib’in alternatifini deneyimlemeliydi, yoksa kendi efsanelerini asla kavrayamayacaktı. ”Arrakis, bana güç ver!” diye dua etti. Altında ve çevresinde uzanan gezegeni hala güçlü ve canlıydı. Kumu damıtıcı çadıra baskı yapıyordu. Dune biriktirdiği serveti çalan bir devdi. İnsanın aklını çelen bir varlıktı; hem güzel hem de iğrenç derecede çirkindi.

Leto sağ elini kuma soktu ve parmakları bir kumalabalığının köselemsi derisine dokunana dek gezdirdi. Tam aradığı gibi iri bir kumalabalığıydı bu. Yaratık ondan kaçmaya çalışmadı aksine hevesle eline dolandı. Leto’nun eline dolanmış kumalabalığı kıvranıyor esneyip uzuyor ve genişliyordu. Leto seçtiği kehanet hayalinin de o yaratıkla birlikte uzayıp esnediğini hissediyordu. Kumalabalığının inceldiğini, elini giderek daha fazla kapladığını hissetti. Hiçbir kumalabalığı böyle bir elle, her hücresi baharata böylesine doymuş bir bedenle karşılaşmamıştı. Başka hiçbir insan bu kadar çok baharat aldıktan sonra hem sağ kalıp hem de aklını korumayı başaramamıştı. Leto enzim dengesini ayarlıyordu, baharat transındayken öğrendikleri sayesinde kendinden emindi. İçindek sayısız hayatın anıları da ona gereken bilgileri veriyordu ama bir an bile dikkati dağılsa aşırı dozdan öleceğini biliyordu. aynı anda kum alabalıklarıyla bütünleşiyor, onlardan beslenirken onları besliyor ve tanıyordu.

Kumalabalığının iyice inceldiğini ve neredeyse ön koluna kadar yayıldığını hissetti. Bir başka kumalabalığını alıp onun üstüne koydu. Yaratıklar birbirleriyle temas edince çılgınca kıvranmaya başladılar. Siliyaları birbirine dolandı ve Leto’nun kolunu dirseğine dek kaplayan tek bir zara dönüştüler. Kumalabalıkları, Fremen çocuk oyunundaki canlı eldiven haline gelmişti ama Leto onları deri simbiyotu rolüne yönelttikçe inceliyor ve hassaslaşıyorlardı. Leto eğilip o canlı eldivenle yere dokununca kumu hissetti; her kum tanesini ayrı ayrı algılayabiliyordu. Kolundaki yaratık artık kumalabalığı değil, daha sert güçlü bir şeydi ve giderek daha da güçlenecekti…

Leto’nun kumun içinde gezinen eli bir başka kumalabalığına rastgeldi; bu seferki de çabucak diğer ikisiyle birleşip, yeni rolüne hemen alıştı. Oluşturdukları yumuşak, köselemsi zar, Leto’nun kolunu omzuna dek kapladı. Leto müthiş bir odaklanmayla uyuşmazlıkları giderip, bedeninin bu yeni tene alışmasını sağladı. Burada yaptığı şeyin korkutucu sonuçlarına hiç odaklanmadı. Önemli olan tek şey, transta gördüğü kehanet hayalinin gerekleriydi. Altın Yol’a ulaşmak için bu ateşten gömleği giymeliydi.

Cüppesini çıkarıp kuma çırılçıplak uzandı ve kumalabalıklarıyla kaplanmış kolunu, o yaratıkların geçiş yönüne doğru uzattı. Artık Leto’nun tüm vücudu kumalabalıklarıyla kaplanmıştı. Bu canlı zarın içinde kendi nabzını hissedebiliyordu. Leto ayağa kalktı ve zarlarla kaplı ağzının altından mırıldandı:
”Tenim artık bana ait değil”

Leto tıpkı babası gibi etini ve kemiğini kanını ve canını adak olarak çöle adadı ve cömert bir tüccar olan Arrakis; ona sonsuz gücünden bir damla, sayısız kum tanesinden bir kum zerresi bahşetti. Kişiliğini ve benliğini yitirmiş, parlak kum tanelerinin içinde yüzerek bizzat çölün kendisine dönüşmüştü. Kumalabalıkları vücudunu sarmış ve derisinden bedeninin derinliklerine, kaslarına ve sinirlerine nüfuz etmişti. Leto artık daha hızlı, daha çevik, daha kuvvetli ve hiç olmadığı kadar kudretliydi. Babasının aksine, insanlık için insanlığını feda etmeye hazırdı ve kendini çöle tamamiyle teslim edip kumalabalıklarıyla yekvücut oldu.


Kör Vaiz ve genç rehberinin sürdüğü kumsolucanı bir anda sürücüsüne itaat etmeyi bıraktı. Leto’nun on metre kadar ilerisinde durdu ve bir kum tanesi kadar ilerlemeyi bile reddetti.

“Ben Leto Atreides’im” dedi Leto. “Solucanınız durdu, çünkü ona durmasını emrettim.”

Donakalan Vaiz sustu.

“Gel baba,” dedi Leto. “Aşağı in de geceyi birlikte geçirelim. Sana tatlı şerbet veririm, içersin.”

Ve iki Kwisatz Haderach, kehanet yeteneğiyle lanetlenmiş iki Atreides, insanlığın iki kurtarıcısı; insan ve tanrı, korkak ve cesur, baba ve oğul, sonunda karşılaştılar.

Leto Ağzını örten zarı çekerek “Ehlen ve sehlen!” diye seslendi. ”Hoş geldiniz, iki kere hoş geldiniz!”

”İzin ver de sana dokunayım” dedi Vaiz titreyen ve çatallanan bir ses ile. ”Ne de olsa oğlumsun.”

Leto sağ elini babasına doğru uzatıp, onu arayan parmakları sıkıca tuttu; o parmaklar hayli güçlüydü ama Leto daha güçlüydü. Babasının elini sımsıkı tutarak, kımıldamasını engelledi. “Artık bana zehirli bıçak bile işlemez baba,” dedi. “Vücut kimyam değişti.”

Paul’ün göz çukurlarından yaşlar süzüldü; oğlunun elini bıraktı.

“Onlara asla söylemedin, değil mi baba?” diye sordu Leto.

“Asla söylemedim.”

“Ama ben söyledim,” dedi Leto. “Muriz’e anlattım. Kralizec’i, Tayfun Savaşı’nı.”

Paul’ün omuzları çöktü. “Yapamazsın oğlum,” diye fısıldadı. “Yapamazsın.”

“Ben artık bu çölün bir yaratığıyım baba,” dedi Leto. “Sen, bir Coriolis fırtınasına yapamazsın der miydin?”

Paul acı acı yutkundu. Gerçeği kabullenmiş, hakikatle yüzleşmişti. Onun göze alamadığını oğlu göze almış, onun cesaret edemediğine oğlu cesaret etmiş; insanlığın kurtuluşu için, Altın yol için biricik evladı Leto kendini feda etmişti. Bene Gesserit ve annesi tarafından, henüz bir çocukken onun sırtına yüklenen, onun da oğlunun sırtına yüklediği bu lanetli miras için; altında ezilip büzüldüğü, iki büklüm olduğu bu devasa yük için utanç duydu. Bir yandan da oğlunun eşi benzeri görülmemiş gücü ve cesareti, kendisinin başaramadığını başaracak olması buruk bir mutluluğun, içinde yeşermesine izin verdi.


”Babasının izinden gitmeyi reddeden çocuk, insanoğlunun en eşsiz yeteneğinin simgesidir. Babam gibi olmak zorunda değilim. Babamın kurallarına uymak ya da inandığı her şeye inanmak zorunda değilim. Bir insan olarak neye inanıp neye inanmayacağımı ve ne olup ne olmayacağımı seçebilme gücü benim elimdedir.”

-II. Leto Atreides

Bu dönüşümün ardından Leto, planının 2. kısmını uygulamak için Arakeen’e geri döndü. Onun öldüğünden emin olanlar gördüklerine inanamamıştı. Leto sadece geri dönmekle kalmamış, üstün yeteneklerle donatılmış olarak, hakkı olan tahtı talep ederek gelmişti. Alia’nın psikoza girip intihar etmesinin ardından Tanrı İmparator, kendilerini tanrı olarak gören bir diğer yönetici güruh olan Firavunların geleneği sürdürerek, kızkardeşi Ganimet ile göstermelik olarak evlendikten sonra tahtına kuruldu. Bu evlilik bir formaliteden ibaretti ve Ganimet aslen Farad’n Corrino ile birlikteydi. 

“O artık insan değil,” dedi Ganimet. “Dün üstündeki ‘canlı deriyi’ ne zaman çıkaracağını sormuştun ya? Asla çıkarmayacak. O deri artık Leto’nun parçası, Leto da onun parçası. Dönüşüm sonucunda ölmeden önce dört bin yıl kadar yaşayacağını düşünüyor.”

Farad’n yutkunmaya çalıştı; birden boğazı kupkuru kesilmişti.

“Hâlâ insanlığını yoğun bir şekilde hatırlıyor.’’ diye devam etti Ganimet. ‘’Onun içindeki onca hayatı düşün kuzen. Hayır. Bunu hayal edemezsin, çünkü nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsun. Ama ben biliyorum. Leto’nun ne kadar acı çektiğini tahmin edebiliyorum. Şimdiye kadar kimsenin yapmadığı fedakârlıklarda bulundu o. Babamız bundan kaçmaya çalışarak çöle gitmişti. Alia korkusundan Hilkat Garibesi’ne dönüştü. Babaannem ise bu durumu çok hafif bir şekilde deneyimlemiş olsa da, onunla başa çıkabilmek için bildiği tüm Bene Gesserit yöntemlerini kullanmak zorunda kalıyor, ki zaten Rahibe Analar bunun için eğitilir. Leto ise yapayalnız! Eşi benzeri asla görülmeyecek.”

Farad’n sarsılmıştı. Leto dört bin yıl boyunca İmparator mu olacaktı? Ganimet Faradn’ın elini tuttu, ama salonun diğer ucuna, Leto’nun çıktığı kapıya bakmayı sürdürüyordu.

”Birimizin acı çekmesi gerekiyordu” dedi Ganimet ”..ve o hep benden daha güçlüydü”