Katil Kahyaysa, Bırakın Öyle Kalsın

Merhabalar. Bu yazımda bahsetmek istediğim konu biraz hikaye anlatıcılığı biraz da yazarlık adına olacak. Özellikle kendi hikayelerini yazan GM’lerin de dikkat etmesi gereken birkaç önemli noktadan bahsedeceğim.

Hikaye, öykü ya da senaryo yazarken daha yazıya başlamadan önce aklımızda olan bir konu vardır her zaman. “Ben yazmaya başlayayım, yazdıkça gerisi gelir.” diyerek yazmaya başlamak, her ne kadar bir yöntem olsa da, hikayelerimizde konunun olmadık şekilde ve alakasız halde dağılmasına sebebiyet verebilir. FRP oyunlarına hazırladığımız senaryoları da bu şekilde yazarsak eğer, yine çok dikkatli olmamız gerekiyor. Tabi Sandbox bir senaryo değilse.

Şahsen benim yazdığım ya da oynattığım oyunlarda her zaman anlatmak istediğim bir hikaye olur. Her hikayem aslında bir NPC’nin kendi hikayesi olurken, oyuncular aslında bu karakter için birer NPC’dir. Karakterim kendi hikayesini yaşarken oyuncular da bu hikayenin bir parçası olurlar. Bu bir yöntem, herkese yapmasını önermemekle birlikte benim en sevdiğim FRP senaryosu yazma şekli bu olmuştur.

Bir macerayı yazarken de elbette insanlara göstermek isteriz. İnsanlar baksınlar, beğensinler isteriz. Ve elbette yazımımızı iyileştirmek adına eleştirilerini de kabul ederiz. Ancak bu mesele biraz enteresan. Çünkü bir yazarsanız eğer, anlatacağınız hikaye henüz bitmeden eleştirileri toplamaya başlar ve ikinci kitabı ya da devam eden FRP senaryosunu bu eleştirileri göz önüne alarak devam ettirirseniz, birçok yazarı rezil de eden, vezir de eden bir duruma düşebilirsiniz.

Nedir bu konu? Sizin yazılarınıza başlarken kafanızda olan fikriniz gelen çeşitli yorum, eleştiri ve hatta fikirler doğrultusunda değişebilir. Belki başkasından duyduğunuz bir konu size yeni fikirler katabilir, belki doğrudan o fikri daha çok beğenebilir ve belki eleştirileri dikkate alarak hikayenize bu doğrultuda devam edebilirsiniz. Ancak bu o kadar riskli ve dikkatli yapılması gereken bir şeydir ki, sizin bu noktaya kadar yazdığınız ve gösterdiğiniz her şey bir noktaya işaret ederken yapacağınız en ufak bir değişiklik ile odak noktası değişebilir, hikayenin başına bakan ya da tekrar okuyan ya da daha basiti, iyi bir hafızası olan kişiler bu kez “Ne alaka?” diyebilirler.

Yazarlar başladıkları hikayeleri belki isteyerek belki de bilinçsizce belli bir doğrultuda ilerletirler. Anlatılmak istenen hikayenin bir anda yön değiştirmesi, okuyucuları şaşırtmaktan ziyade dikkat kaybına uğratabilir. Elbette anlatacağımız hikaye değişebilir, gelişebilir ancak bizim ışık tuttuğumuz yoldan çıkar bambaşka bir yola girerse, kendi hikayemizin önceki kısmını çöpe atmış olabiliriz. Bir örnekle anlatmak gerekirse mesela, The Force Awakens filminde izleyiciye sunulan “Luke Skywalker arkasında bir harita bırakıp ortadan kayboldu. Haritayı tamamlayıp onu bulalım.” konusu film boyunca işlenerek filmin sonunda Rey’in Luke’u bulmasıyla sonuçlandı. Ancak ardından gelen devam filminin ilk dakikalardan insanlarda tepki çekmesinin bir sebebi, Luke’un “Ben bulunmak istemediğim için bu saçma sapan adada yaşıyorum, niye geliyorsun ki?” demesiydi. Bu da bir fikir elbet ancak seyirciler olarak biz de haklı şekilde “O zaman neden harita bırakıyorsun?” sorusunu sorduk. Burada yaşanan şey yazarın kendi fikrini değiştirmesinden ziyade muhtemelen farklı hikayelere sahip iki farklı yazarın birbirleriyle anlaşmak yerine tamamen farklı olan kendi hikayelerini anlatmaya çalışmasıydı. Ama olan olay elbette yukarıda bahsettiğim şeye tamamen uyan bir örnek. Hikaye, bir yola ışık tutup o yolda ilerlerken bambaşka bir yola girmiş ancak seyircide keyifli bir şaşkınlıktan ziyade zaman kaybı hissiyatı oluşturmuştur.

Bu durumu belki de benim okuduğum bütün kitaplar içerisinde en güzel ve en becerikli şekilde yapan yazar ve yaptığı yer, G.R.R. Martin ve “Red Wedding” sahnesi olmuştu. Bu sahneyi incelersek eğer Red Wedding’e kadar savaşı kazanacağı gösterilen Robb Stark hazin şekilde ölmüş, bizi kahretmiş ve bu durum ilk okuduğumuz zaman gerçekten bizi şaşkınlıktan kırıp geçirmiştir. Ancak bu ikinci örneği incelersek kişilerde asla “Ne alaka?” hissi oluşturmamıştır. Walder Frey’in bunu yapmasının nedenleri aslında kitaplar ikinci defa okunduğu zaman oldukça anlaşılır. Hatta Robb’a kızarız “Bunu nasıl tahmin edemedin?” diye. Çünkü G.R.R. Martin bu olacak hazin olayın sinyallerini çok güzel vermiş ve okuyucuyu kendisine bile farkettirmeden bu ana hazırlamıştır. Hikayesi sürekli bu Red Wedding’in gerçekleşeceğine işaret etmiş ancak bizler, tıpkı Robb gibi, bunu görememişizdir. Bu sebeple mevzu bahis olay vuku bulduğu zaman kimsede tatminsizlik oluşmamıştır.

Kısaca, hikayelerinizi yazmışsanız ve bunu birileri çoktan okumuşsa, sonradan aklınıza gelen bir fikirle dramatik değişiklikler yapmayın. Olacak bir değişikliği hikayenizin başında planlamışsanız bunun sinyallerini ufaktan ufaktan verin, ne kadar güzel saklarsanız şok etkisi de o kadar büyük olacaktır. Ancak bunu yapmadan bir anda hikayenizi değiştirirseniz, bu durum can sıkacaktır. Özellikle FRP oynatan bir GM iseniz ve ‘çok gizli ve şok edici gizem’inizi oyuncularınız farketmişse, onları yine de şaşırtmak için planınızı değiştirmeyin. Oyuncularınız ya da okuyucularınız eğer doğru tahminler yapmışsa, doğru tahminler yapmışlardır. Bunun birkaç sebebi olabilir elbet. Birinci sebebi, belki sakladığınızı sandığınız sinyalleri o kadar iyi saklayamamışsınızdır. İkinci sebep ise, insanlar gerçekten akıllılar. Dikkatli bir okuyucu sinyalleri farkedip olacak olan şeyi çözmüş olabilir. Sırf birileri bunu başardı diye hala daha şaşırtmaya çalışıp konunun ortasında değişikliğe giderseniz, kendi hikayenizi kendiniz baltalamış olursunuz.

Çünkü yine G.R.R. Martin’in kendi deyimiyle, “If butler did it, then butler did it.*”

Saygılar, sevgiler.

*ÇN:Kahya yapmışsa, kahya yapmıştır.