Tapınakçı Olmak: Bir Yobazın Anatomisi

Uzun soluklu bir Yaşayan Kule FRP deneyiminin ardından Köz Evreni’nde tapınakçı bir karakter oynamanın artıları ve eksileriyle ilgili bir yazı kaleme almak iyi olur diye düşündüm. Bu sayede yeni YK’larda karakter oluşturacak oyuncular bu deneyimleri göz önünde bulundurarak daha derinlikli role playlere imza atabilirler.

YK Derin Sular’da (2018-2019) tapınağa bağlı iki tip PC grubu vardı. Birinci grup rahiplerdi. Rahipler tapınağın idari emir komuta zincirinde en üst sınıfı oluşturuyorlardı. Savaşmaktan ziyade şifacılık ve kutsal büyülere sahip olmak gibi yetileri vardı. Karakteristik farklılıkları ise akademik teoloji bilgisine sahip olmalarıydı. Kasabada göreceğiniz sıradan tiplerden daha eğitimli ve naziklerdi. Ayrıca kasabanın altın piyasasını da onlar kontrol ediyordu. İkinci grup ise benim karakterimin de mensup olduğu ve “Çekiççiler” olarak adlandırılan gruptu. Bu grup ise tapınağın askeri kolunu oluşturan, basit teoloji bilgisine sahip, genel olarak eli silah tutmaya yatkın sıradan savaşcılardı.

Yeni bir karakter oluştururken iyi bir teoloji eğitimi almış yobaz bir çekiççi nasıl olur acaba diye biraz kafa patlattım. GM’lerin de sponsorluğuyla akademik teoloji bilgisine sahip yobaz ama nazik ve eğitimli Easoltas böylece doğmuş oldu. Karakter başkentten geliyordu, dini öğretilerine çok sıkı bir şekilde bağlıydı, çok küçük bir öfke problemi vardı ama genelde sakin bir insandı. Ta ki Sonçıkış kasabasına gelene kadar…

Sonçıkış, karakter kasabaya geldiğinde yeni altın madenleri sebebiyle akın akın insan çeken, bir takım mafyatik tiplerin halktan haraç kestiği ve korsanların valilik yaptığı bir kasabaydı. Böylesine kökten dinci bir karakteri bu kadar alengirli bir kasabada oynayacak olmanın zorluğu ilk dakikadan kendini hissettirdi. Teolojik öğretilerinden ödün vermemeli ama aynı zamanda normal şartlarda yolda görse gözünü kırpmadan öldüreceği bir korsana da valilik makamı sebebiyle zarar vermemeliydi. Bu durum ise yavaş yavaş karakteri çileden çıkarıyor, başrahibenin neden bir “temizlik” harekatı başlatmadığına anlam veremiyordu. Bu buhranların sonucu olarak çıktığı her görevde biraz daha agresif ve tahammülsüz hale geliyor ve yavaş yavaş öfkesinin zincirlerini kırmaya başladığını hissedebiliyordu.

Önce başkentteki manevi babası Başkent Tapınağı Başrahibi’ne derdini mektup yazarak anlatmayı tercih etti:

“Karnaklı Easoltas’tan Rahipler Rahibi Yüce Aselastus Sonsuzyıldız’a:

Hikmetliler hikmetlisi, karanlık gecelerin ışığı, acizlerin koruyucusu, kimsesizlerin kimsesi, sesi kesilenlerin sesi, Yelbüken’in sarsılmaz bilgesi yüce efendim, babam Aselastus;

Siz yüce efendimin, silah arkadaşım çekiççilerin ve tapınağın mütevazi keşişlerinin hasreti yüreğimde hala tazedir. Umarım tapınakta ve başkentte her şey yolunda gitmektedir. Her gün doğumu ve gün batımında dualarım sizinledir. Fakat belirtmem gerekir ki ruhum ızdırap içerisinde. Sonçıkış Kasaba’sına geldiğimde bu bakir topraklarda çok işler yapılabileceğini düşünmekteydim. Fakat görüyorum ki herkes adi bir sistem altında acı çekmekte, korsanlar kasabada valilik yapmakta, Başrahibe Oviya korsanların denizlerdeki yağmalarına yetki alanının dışında olduğunu düşündüğü için göz yummakta.

Böylesine bir tutum bana öğrettiğiniz tüm öğretilere aykırı olduğu için itiraz ettim efendimiz. Eas’ın ve Papaya’nın hükmü hiçbir kasaba ve şehrin topraklarıyla sınırlandırılamazdı. Bunun karşılığında Başrahibe, bu korsanların elinde oyuncağa dönmüş politik sistemin benim ve hatta kendisinin bile üzerinde olduğunu, bu meselelerle ilgilenmememi istedi. Tanrım’la tapınağım arasında sıkışmış ruhuma engin hikmetinizle yol göstermeniz için yalvarıyorum efendimiz. Elbette sizin basiretiniz benim aciz fikirlerimin çok ötesindedir. Cevabınızı dört gözle bekliyor olacağım, baba.

Kanının son damlasına kadar sadık hizmetkarınız, Easoltas.”

Fakat bir ay sonra uzak diyarlardan gelen cevap ona itidalli olması gerektiğini, kasabanın dinamiklerinin farklı olduğunu, başrahibenin sözünden çıkmaması gerektiğini öğütlüyordu. Easoltas ilk kırılmasını o an yaşadı.

Seçenek 1-) Eğer yobaz bir karakter oynuyorsanız, üstlerinizden gelen emir bellidir, emri yerine getirir ve sonunu düşünmezsiniz. Emrin teolojik olarak doğru olup olmadığını yargılamak sizin haddinize değildir.

Seçenek 2-) Eğer eğitimli bir tapınakçıyı oynuyorsanız, dini metinleri kimi zaman farklı koşullara göre yorumlamak gerekir diyerek kutsal metinleri esnetirsiniz. Bu sayede yine duruma göre davranabilirsiniz. Tanrı’nın sözlerine aykırı davranıyor gibi gözükseniz de aslında tanrı için çaba gösteriyorsunuzdur.

Ama hem eğitimli hem de yobaz bir tapınakçıyı oynuyorsanız her şey değişir. Değişmişti de.

Easoltas tapınağa olan inancını kaybetmişti. Artık sadece Tanrısı ve o kalmıştı geriye. Tapınağı korkakların elinden kurtarılması gereken fethedilmiş bir kale olarak görüyordu. Öfkesi de günden güne kontrolden çıkıyor, gittiği görevlerde tanrıya (ya da kendisine) karşı çıkanları öldürmekle kalmıyor, cesetlerini parçalıyordu. Kasaba için çıktığı görevlerden birinde, bir büyücünün ona büyü yoluyla mutasyon geçirtmesiyle birlikte artık ağız yerine bir şahin gagasına sahipti. Gagayı bir silah olarak kullanabilse de zaten davranışları sebebiyle uzak durulan bir karakter olan Easoltas, artık grotesk görüntüsü sebebiyle daha da fazla sosyal izolasyona maruz kalmıştı. Aslında bu bir kısır döngüydü. İnsanların davranışları onu çileden çıkarıyor, çileden çıktıkça daha çok kontrolünü kaybediyor, kontrolünü kaybettikçe insanlar ona daha kötü davranıyordu.

En sonunda Easoltas, kasabayı bir ejderhanın ele geçirmesi sonucu tapınaktan kovuldu. Ejderha kendisine tapınılmasını istiyordu. Davranışları ejderhanın ya da Ejdergözlerin tepkisini çekebilirdi ve tapınak bu riski göze alamazdı. Çok kısa bir süre sonra da kasabanın tekrar ele geçirilmesi için çıktığı bir görev sırasında aldığı yaralardan dolayı savaş sırasında cinnet geçirdi. Hem arkadaşlarına hem düşmanlara saldırmaya başladı. Hatta bir dostunun ölmesine sebebiyet verdi. Kendine gelip sakinleşemiyordu da. Başkalarına saldırmaya devam ediyordu. En sonunda Ludo Yakutgöz tarafından, yani eski bir çekiççi dostu tarafından tanrısının yanına yollandı. Ruhu huzur bulsun. Belki hala bulmamıştır, kim bilir?

Tapınakçı bir karakteri canlandırmanın artılarına ve eksilerine gelecek olursak.

Artılar:

-Barınma, yeme-içme gibi oyuncular tarafından başta görmezden gelinen ama YK gibi oyun dinamikleri açısından önemli olan detaylarla uğraşmak zorunda kalmıyorsunuz. İhtiyaçlarınız tapınak tarafından karşılanıyor.

-Normalde sizi ortadan kaldırmak isteyen ve politik gücü elinde bulunduran bazı karakterler, tapınağı karşısına almak istemediğinden size bulaşmıyor (Merhaba Efe). Fakat sınırı aşmanız tapınaktan atılmanıza da sebebiyet verebilir.

-İnsanlar üzerindeki en etkili silahlardan birine sahipsiniz. Hayır çekiç değil. Tanrı. Eğer teolojik lore’a hakimseniz ve roleplay ile bunu harmanlayabilirseniz bir çok kapıyı aralayabilirsiniz.

Eksiler:

-Karakterinizin doğası gereği uymanız gereken bazı katı kurallar var. Bu sınırlar içerisinde özgün bir karakter yaratmak çok kolay değil. Elbette bu kuralları esnetmek sizin elinizde fakat sıradan halk sizi tapınakçı olmayanlardan ayırt edemiyorsa tapınakçı olmanın ne anlamı var?

-Karakterinizin şiddet eğilimleri varsa ve bunun dozajı birazcık(!) yüksekse İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne aykırı davranışlarda bulunmanız, tutuculuğun sınırlarını zorlayan vaazlar vermeniz gerekecek. Şimdiden kendinizi bu gibi durumlara hazırlayın.

-Bir cemiyetin içerisinde yer aldığınızdan kafanıza göre hareket etme şansınız pek yok. Kararlarınızı diğer tapınak mensuplarını da düşünerek almak, baş rahibenin ya da diğer üstlerinizin sözünü dinlemek durumundasınız.

Bitirirken değinmek gerekir ki her yönüyle enfes bir FRP deneyimi yaşadık. Emeği geçenlerin hayal güçlerine sağlık!