Çaylağın Günlüğü: Naps ve Kule

“Prusya ordusunun ağır topçu ateşi Avusturya saflarını döverken piyadeler adım adım ilerliyordu. Hararetli bir şekilde emir veren subaylar, top ve tüfeklerin oluşturmuş olduğu duman, atların çıkarmış olduğu endişe verici sesler arasında piyadeler nereye yürüdüklerini seçemiyorlardı. Tek güvenceleri kendilerinden birkaç adım önde ilerleyen “Grenadier” birlikleriydi. Bu gözüpek savaşçılar kendilerinden emin bir biçimde karmaşanın göbeğinde, avına yaklaşan bir kurt edasıyla düşman safına ilerliyordu. Yavaş yavaş duman dağılmaya başladığında bağrışlar eşliğinde ufak ışık hüzmeleri göz alıyordu. Bunlar düşman süngüsüydü ve hızla yaklaşıyorlardı.”

Line 3

Black Powder hakkında okuduğum ilk makale sonrasında aklımda bu tarz bir manzara oluşmuştu. Neler neler yoktu ki içinde! Fotoğraflara bakındığımda düşman hattına koşan Dragoonlar, süvariye karşı kare düzenine geçmiş piyadeler, savaşın uzağına konuşlanmış topçu bataryaları görüyordum. Jagerlar, Musketeerlar, Hussarlar ve daha nicesini.

Charge !

Hele hele Old Guard’ı görünce ”Viva l’Empereur!”diye haykırdım ekrana. Sonrasında sakinleşip diğer ülkelerin ordularına bakındım. Her ülkenin kendine has avantajları vardı. Napolyon Fransasını alıp çok sayıda topçuya sahip olabilirken, Avusturya alıp süvari ağırlıklı bir ordu ile savaş alanında hızlı ve ölümcül manevralar yapabiliyormuşuz mesela. Fakat yazının konusu bu olmadığı gibi oyunu anlatacak yeterliliğe de sahip değilim an itibariyle. O yüzden sizlere oyunla nasıl tanıştığımdan bahsetmek istiyorum.

Yazının başında dediğim gibi Black Powder ile tanışmam internet üzerinde okumuş olduğum makaleler yoluyla gerçekleşti. Hatta açık adres verecek olursak Kahramangillerden Mehmet abinin yazılarıydı bunlar(Selam olsun sana güzel insan!). Halihazırda ilgimi çeken tarih ve strateji içerikli bir oyundu bu. Fakat nerden edinmeli nasıl oynamalıydı? Oynayanı var mıydı? Vardı elbet ama neredeydiler?

Elimdeki boş tercih kağıdına bakarken bu sorular dolaşıyordu kafamda. Evet daha yeni üniversiteye geçtim. Ruhi’nin “Ne demek 18 yaşındasın !?” diyerekten şaşkın bir ifadeyle baktığı geldi aklıma. Bilmiyor ki; otururken fotoğraf çekilince iki çocuk babası gibi duruyorum. Neyse,nerede kalmıştık? Tercih kağıdı diyordum. Haliyle bu sorularla beraber tercih yaparken öncelik “Naps bulunduran” şeklinde değişti. Sonuçlar açıklanıp İzmir kesinleştiğinde açtım interneti başladım araştırmaya. Uzun bir ayıklama sürecinden sonra Kule’yi buldum ve FoW turnuvası yapılan bir pazar gününde ilk adımımı attım.

Austrian Cavalry

Gel gelelim geçen Ruhi’yle oynamış olduğumuz oyuna. Ey okuyucu! Sen sen ol zarına sahip çık! Koskoca ordu iki zara rezil rüsva edebiliyor adamı. Tam hücuma kalkıyorsun ”emirleri yanlış anlayan” askerler aynı hızla sana geri koşuyorlar. Sende yaşlı gözlerle izliyorsun. Bir de o haritanın öbür ucundaki atlılar var ya; onlar koşuyor. Hatta öyle koşuyorlar ki yanlarında birkaç piyadeyi de alıp gidiyorlar. Sen de ”ama abi, Grenadier abi!” diyip kalıyorsun. Prusya ordusu profesyonel abi yapmaz böyle hareketler” dememek lazım. Zar gelince baya baya yapıyorlar.

Neyse ki tüm bu zorlu koşullar, deneyimsizlik ve kötü zarlara rağmen Prusya ordusu Mollwitz’i on tur içerisinde ele geçirmiş, Silesia seferinde ilk zaferini almış oldu. Geri çekilen Avusturya kuvvetleri kısa zamanda toparlanıp Prusya ordusuyla Chotusitz muharebesinde karşılaşacaktır. Fakat bu başka bir yazının konusu. Gelecek yazılarda görüşmek üzere !

PREUßENS GLORIA !

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir